Büyük bir heyecanla başlamıştı kuruluşları. Bu heyecanın başındakiler Milli Eğitim Bakanı H.A1i Yücel, İlköğretim Genel Müdürü İ. Hakkı Tonguç ve arkadaşlarıydı.

Ülkeyi 21 bölgeye ayırmışlar, 21 Köy Enstitüsü kurmuşlardı.

En çok toprak ağaları rahatsız oldu bu kurumlardan. Nitekim dönemin CHP Van Milletvekili ve büyük toprak ağası Kinyas Kartal şöyle diyordu:

"Köy Enstitüleri, bizim devlet üzerindeki gücümüzü kaldırmaya yönelikti. Bunu içimize sindiremedik. Benim Van yöresinde 258 köyüm var. Bunlar devletten çok bana bağlıdırlar. Ben ne dersem onu yaparlar. Ama köylere öğretmenler gidince benim gücümden başka güçler olduğunu öğrendiler..."

17 Nisan 1940'ta başlayan kuruluş, 1946'dan itibaren tasfiye edilmeye başlandı. Önce içi boşaltıldı. O heyecan söndürüldü. Ve 1954'te tabelası indirildi.

Ama Köy Enstitüleri ve Köy Enstitülü kuşağın, toplumsal aydınlanmada olduğu gibi öğretmen örgütlenmesinde de unutulmaz bir mücadelesi oldu.

Aşağıdaki yazı, 13 Nisan 2013 günü yapılan Köy Enstitüleri programında yaptığım konuşmanın biraz kısaltılmışıdır.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki,

-Bugünkü sendikal örgütlenmenin gerisinde, ödenmiş büyük bir bedel vardır.

-Bu bedel 1946 yılında başlamıştı. 1971 ve 1980 darbelerinde en ağırları olmuştu.

-Ve de bu bedeli ödeyenlerin büyük çoğunluğu, Köy Enstitülü kuşaktı.

İşte öğretmen örgütlülüğü, ödenen bu bedeller üzerine inşa edilmiştir.

Türkiye Öğretmen hareketi, özellikle o dönemlerdeki tüm mücadelesinde:

-Laik ve demokratik bir eğitim,

-Demokratik bir Türkiye vurgusu yapmıştır.

-Bugün de yapmaktadır,

Bu nedenlerle sistem:

-Öğretmen hareketini sürekli bastırmak,

-Öğretmenleri yıldırmak ve sindirmek istemiştir.

Yani diyebiliriz ki, Türkiye Öğretmen hareketi bir ölçüde demokrasi mücadelesi olmuştur.

İşte Köy Enstitüleri, bu demokrasi mücadelesinin filizlendiği ilk kurumlar olmuştu.

Peki, niçin?

Cumhuriyet; 400 yılı hilafet dönemiyle geçmiş, 600 yıllık bir imparatorluk kültürüyle yaşamış 13 milyon insanın üzerine inşa edilmişti.

-Ne cumhuriyet ne de laiklik, bu toplumun içinde önceden mayalanmamıştı.

-1923'te kurulan devlet, bu kurumlarını batıdan almıştı.

Yani iç dinamiklerin zorlaması ile gelmemişti cumhuriyet, laiklik ve diğer kurumlar.

400 yıl önce rönesansını yaşamış, üstelik sosyolojik ve inanç değerleri farklı bir kültürden transfer edilen bu yeni sistem, yani laiklik ve cumhuriyet değerleri, büyük bir itirazla karşılaşmıştı.

Duyulan itirazlar, geriye dönüşün ve cumhuriyeti zaafa uğratmak isteyenlerin siyasal malzemesi olmuştu.

Diyebiliriz ki, Türkiye'nin bugünkü siyasal haritasının oluşumunu da, bu itirazlar beslemiştir.

İşte, Köy Enstitüleri:

Bu itirazlarla beslenen cumhuriyet karşıtlığının kırılması ve Anadolu aydınlanmasının gereği olarak kurulmuştu. Yani bir kültür devriminin başlangıcıydı diyebiliriz.

Ve Köy Enstitüleri:

-Anadolu kültürünün, Anadolu folklorunun yüksek sesle kendisini ifade ettiği ve de görsellik kazandığı,

-Batı kültürü ile doğunun, özellikle Anadolu kültürünün buluştuğu kurumlar olmuştu.

Ama ne yazık ki, Enstitüler korunamadı ya da korunmadı...

Yaşatılsaydı, elbette bugün aynı durumda olmayacaktı. Elbette yeni bir donanımla bugüne uyum sağlayacaktı.

Yine de Köy Enstitüleri ve Köy Enstitülü kuşak:

-Bu topluma, bu öğretmen hareketine bir mücadele ruhu bıraktılar.

-1946'dan 1980'e kadar, tam 34 yıl TÖDMF, TÖS ve TÖBDER'in hem kurucusu oldular hem de ana iskeletini yani İnsan gücünü oluşturdular.

-Bildiklerini ve bilgilerini parayla satmadılar.

-Gerektiğinde canını, gerektiğinde malını feda ettiler.

-Kuruluşundan 73   yıl,  kapatılışından 60  yıl  geçmesine rağmen halen üzerinde konuşuluyor, halen üzerinde tartışılıyor oluşu bu nedenledir.

Ve onlara bu ruhu veren:

-Köy Enstitülerindeki verilen eğitim ve de orada oluşan "komünal" bir ortamdı.

-İşte bu "komünal" ortam, sistemin sahiplerinin öfkesini üzerine çekmişti.

Herhalde şu soruyu, herkesin kendine bir sorması gerekir.

Eğer Köy Enstitüleri, kuruluşundaki heyecanla bugüne kadar yaşatılsaydı, acaba Türkiye'nin siyasal görüntüsü böyle olur muydu?

Çünkü Türkiye'de, "Köy Enstitüleri" ve "İmam-Hatip Okulları"na okul olmanın ötesinde bir misyon yüklenmişti.

Yani, bugün İmam-Hatip okulları neyi temsil ediyorsa Köy Enstitüleri onun karşıtını temsil ediyordu.