Türkiye Cumhuriyeti’nin, Cumhuriyet tarihi boyunca yaptığı en büyük hataların başında; Köy Enstitülerini kapatma gafleti (ve hatta hıyaneti) gelir.

Dış ve iç güçlerin oyununa gelen Genç Cumhuriyet, bu enstitüleri kapatarak kendi ayağına kurşun sıkmıştır.

Cumhuriyet Tarihinin en önemli eğitim seferberliği olan bu enstitüler kapatılmasa idi; bugün eğitim düzeyimiz çok daha farklı bir düzeyde olacak; bugün aşamadığımız pek çok sorun, sorun olmaktan çıkmış olacaktı.

Sorun olmaktan çıkmış olacaktı başlığıyla özetlediğim bu sorunların başında Kürt Sorunu geliyor. Ülkenin 20 bölgesinde (ağırlıklı olarak da Doğu Anadolu Bölgesi’nde) açılan Köy Enstitüleri; öğrencilerini, “eğitim neferi / eğitim elçisi” gibi yetiştiriyor, onlar kanalıyla da köy ahalisine ulaşıyor, onlar kanalıyla köy ahalisini de eğitiyordu.

Feodal cendereden kendini kurtarmakta zorlanan Anadolu bozkırları için ideal eğitim kurumlarıydı.

Nitekim bu durumdan rahatsız olan dış güçler ve onun yerli işbirlikçileri, bu kurumlara, o nedenle tahammül edemediler; kapattırmak için de her tür tezgâhı yapmaktan kaçınmadılar.

… …

Şu an bile böyle bir sisteme, böyle kurumlara gereksinimi var bu ülkenin.

* * *

Doktor Mehmet Uhri yazmış.

“Arabamız su kaynatmasa; o sıcak yaz gününde, Balıkesir'in Savaştepe ilçesinde durmayacaktık.

Ama durduk.
Yola çıkmadan önce arabaya bakım yaptırmış, servis çalışanlarına, hararet sorunu olduğunu söylememe rağmen arızayı bulamamışlardı.

Arabamız, dağın tepesinde su kaynatınca, motorun soğumasını bekleyip, anca Savaştepe'ye kadar gidebilmiştik.
Birlikte yolculuk ettiğim eşim ve kızımın canı sıkılmış, moralleri bozulmuştu.

Günlerden pazardı ve her yer tatildi.

Sanayi sitesinde arabaya baktıracak birilerini aradık, bulamadık.

Can sıkıntısı ve çaresizlik içinde söylenirken, tamirci aradığımızı duyan birileri Hüseyin amca diye birinden söz etti.

Bu vesileyle tanıştık; Hüseyin amcayla.
Elinde küçük bir alet çantası vardı Hüseyin amcanın. Yardımcı olmak istediğini söyledi.
Motora yaklaştı, sesini dinledi. Kontağı kapatıp tekrar açtı. Hiçbir yere dokunmadan uzun uzun motoru ve çalışmasını izledi; "motorun soğutma sisteminde sorun görmediğinden" söz etti.
Bir süre daha bakındı.
Sonra "buldum galiba" diye haykırdı.
"Her şey normal görünüyor ve su kaynatıyor ise araba su eksiltiyor demektir. Muhtemelen kalorifer peteği delinmiş, su kaçırıyordur. O takdirde döşemeler ıslak olmalı" dedi.
Gerçekten de onca uzmanın çalıştığı servisin bulamadığı sorunu kısa sürede görmüş, çözmüştü.
Arabanın kalorifer sistemi su kaçırıyor, eksilen soğutma suyu yüzünden araba hararet yapıyordu.
Hüseyin Amca, geçici de olsa aracın kalorifer sistemini devre dışı bırakarak su kaçağını önleyip sorunu çözdü,.

Teşekkür edip borcumu sordum.

Arabanın camındaki tıp armasını gösterdi;
- Doktor musun?
- Evet.
- Bizim hanımın yıllardır geçmeyen ağrıları var. Gelip bakarsan ödeşiriz. Ben de hanıma doktor götürmüş, gönlünü almış olurum. Hem de çayımızı içer soluklanırsınız.

* * *

Hep beraber, Hüseyin Amcanın evine gittik.

Bahçe içinde, tek katlı şirin bir evdi.

Hanımının yakınmalarını dinleyip, muayene ettim.

Çoğu yaşlılığa ve menopoza bağlı yakınmaları için tavsiyelerde bulunup, iki de ilaç yazdım. Kadıncağızın yüzü güldü. Teşekkür etti. Çay hazırlamak için izin istedi.
Bu arada ilkokul çağındaki kızım da boş durmuyor, odaları karıştırıyordu.

Bir şey kırıp dökmesin diye yanına gittiğimde; evin bir odasının duvarlarının kitapla dolu olduğunu gördüm.

Şaşkınlığım daha da artmıştı.
Muhabbet ilerleyince, tamirci sandığım Hüseyin Amcanın gerçekte emekli bir ilkokul öğretmeni olduğunu, Ege Bölgesi'nin çeşitli köylerinde, 39 yıl çalışıp emekli olduktan sonra Savaştepe'ye yerleştiğini; çocuklarının okuyup büyük kentlere gittiklerini, burada hanımıyla baş başa kaldıklarını…” anlattı.
“ Ben okumayı, yazmayı, hayatı burada öğrendim. Sizler bilmezsiniz, şimdilerde unutuldu gitti. Ben Savaştepe Köy Enstitüsünün ilk mezunlarındanım. Hasan Ali Yücel maarif vekili iken ilk köy enstitüsü burada açıldı. Burada öğrendim ben hayatı. Bir şeyler öğretmenin nasıl mutluluk verdiğini de burada öğrendim. Sonuçta ayrılamadım buralardan.” dedi.

Şaşkındım.
- Peki bu tamircilik işi nereden çıktı?
- Dedim ya, sizler, köy enstitüsü mezunu olmanın ne demek olduğunu bilemezsiniz. Zamanın (sıradan) okullarından sanırsınız.

Oysa bu okullarda, bu toprağın çocuklarına, okuma yazmanın yanı sıra çiftçiliği, hayvancılığı, inşaat yapmayı, yemek yapmayı, bozulan her bir şeyi onarmayı, örgü örmeyi hatta az buçuk hekimlik yapmayı bile öğretirlerdi.
Biz bu okullarda, hayatı öğrendik ve öğretmen olup hayatı öğrettik çocuklara. Dahası görev yaptığımız köylerimize uygarlığı götürdük.
Köy enstitülerinde bilmeyi, öğrenmeyi, düşünmeyi soru sormayı, aklını kullanmayı öğretiyorlardı. Onun için yaşatmadılar bu kurumu, onun için kapattılar daha doğrusu ülkenin kalkınmasını istemeyen dış güçler onun için kapattırdılar…

Çünkü bu enstitüler, öğrencilerini bulundukları bölgelerde, bölgenin de gereksinimi olan her türlü bilgi ve beceriyle donatıyor; bu öğrencileri kanalıyla o bilgi ve becerilerin yöre insanına aktarılmasını sağlıyordu.

Bu enstitüler kapatılarak ülkenin can damarı kesildi” derken ağlıyordu Hüseyin Amca…”