Önce bugün görünen haritaya bir bakalım:

-En gelişmiş ülkeler bile salgın karşısında aciz kaldı.

-En gelişmiş ülkelerde bile sağlık hizmetleri yetersiz kaldı.

-Kapitalizmin doruğundaki ülkeler bile salgın karşısında perişan oldu.

-Özellikle piyasa kurallarına göre işleyen, piyasa koşullarına teslim edilen bir sağlık sisteminin yetersizliği, çarpıcı olarak görünür oldu.

-Dünyanın en zengin ülkelerinin ve de en zenginlerinin yarattıkları cennetlerin duvarlarının, ne kadar da kolay yıkılır olduğu görülür oldu.

-Ve de salgının demokrat, otoriter, krallık, faşizm, sosyalizm, kapitalizm; Hıristiyan, Müslüman, Musevi, Budist, Hinduist, ateist tanımadığı görülür oldu.

***

Ve şu da bilinmelidir ki;

Sınırların kapatılmasının, tüm ülkenin izole edilmesinin de bir anlamı olmadığı, ancak geciktirici bir çözüm olduğu görülür oldu.

Hava alanlarını kapatmanın, deniz yollarını kapatmanın, karayollarını kapatmanın da uzun vadeli bir çözüm olmadığı görülür oldu.

Çünkü 14’üncü yüzyılda uçak yoktu, helikopter yoktu, yolcu gemisi yoktu. Otobüs yoktu, tren yoktu.

-Ama dünyaya yayılan veba salgını nedeniyle 100 milyondan fazla insan öldü.

-Çünkü o gün, hastalığın nedenleri ve nasıl başa çıkılacağına dair hiçbir bilgi yoktu.

-Virüsler, bakteriler bilinmiyordu. Bir damla suda bile ölümcül canlıların olabileceği bilinmiyordu.

Ve de modern çağlara kadar insanlar, bulaşıcı hastalıklardan tanrıları ya da şeytanları sorumlu tutuyordu. Dolayısı ile salgın bir hastalık çıktığında yapılan tek şey, tanrı adına ya da evliyalar adına kitlesel dualar yapmaktı.

İtiraz edenlerin, bilimden bahsedenlerin ise kafası koparılıyordu.

Ama bugün bilim var, bilgi var, akıl var…

Eksik olan, silahlanmanın bırakılıp insanlığa hizmet eden bir dünyanın olmayışıdır.

***

Peki, koronavirüs salgını bize ne söylüyor?

-Öncelikle kendimizi, sınırları tamamen kapatarak koruyamayacağımızı ve de izole ederek korunamayacağımızı söylüyor.

-Güvenilir bir korunmanın, bilimsel bilgiyi paylaşmakla ve küresel çapta bir dayanışma oluşturmakla olabileceğini söylüyor.

-En basit sağlık hizmetlerinin bile ulaştırılamadığı bölgelerin, herkes için ve genelde tüm dünya için bir tehdit olabileceğini söylüyor.

Ve de hiçbir ülkenin, bir salgın karşısında tek başına mücadele veremeyeceğini, kaderini ve geleceğini uluslararası kaderden ayıramayacağını çarpıcı bir dille söylüyor.

***

Şimdi özellikle bir sormak gerekir.

Tüm bunlara göre, salgın sonucunda dünya siyasetinde yeni oluşumlar olabilir mi?

Yani istesek de istemesek de hiç olmazsa sağlıkta bir “kader birliği” oluşabilir mi?

Sanırım verilecek cevap büyük olasılıkla “hayır” olacaktır.

-Çünkü kapitalizmin mantığına terstir kader birliği…

-Çünkü kapitalizmin kimyasında yoktur kader birliği…

-Çünkü küresel kapitalizm için sağlık ticari bir metadır.

Ve de kader birliği, kapitalist dünyada ancak ve ancak çıkar birliğidir.

Yine de bu salgın nedeniyle oluşabilecek derin bir “küresel işbirliği”, oluşabilecek bir “kader birliği”, gelecekteki bütün hastalıklara karşı kazanılmış bir zafer olacaktır.

***

Elbette bugün, olabilir bir tehlikeyi de şimdiden görmek gerekir.

Bu tehlike:

-Özellikle salgına karşı korunmak için alınan önlemlerin, demokrasi kültürü içinde yetişmemiş liderlerde otoriter bir eğilimi yeşerteceği, otoriter bir zihniyeti geliştireceğidir.

-Bunun da doğal olarak siyasal sonuçlarından biri, belki de en önemlisi otoriter rejimleri çoğaltacağıdır.

Ki, bu olasılık birçok siyaset bilimcisi tarafında da özellikle paylaşılmakta, özellikle bir uyarı yapılmaktadır.