"Hiçbir şey, eyleme geçen cahillik kadar korkutucu olamaz." Konfüçyüs

Cehalet; bilgisizlik, kibir, bozgunculuk, serkeşlik gibi anlamlara gelen bir ahlâk terimidir.

Cehalet, günümüzde bilgiye erişim sorunu değil, bilgiyi sadece benimsediği kaynaklardan almak, sadece onlara inanmak ve/veya bilerek kendini gerçek bilgiyi araştırmaktan alıkoymaktır.

CEHALET, AKLIN GECESİDİR…

Cehaletin erdem sayıldığı, hayata at gözlüğü ile bakan, dünyada tek bir doğru olduğunu düşünen, kendi görüşü haricinde hiçbir görüşe, fikre saygı duymayan insanların oluşturduğu bir toplum koronadan daha zararlıdır. Cehalet karanlığı, zehirli tutkular ve fanatik öfkeler ürettiği için, bu insanlar, cahilliklerinin cahilidir ve hiçbir sınır tanımazlar.

Bunlar;

HABERLERİ TEK BİR KAYNAKTAN TAKİP EDER, BİLGİYİ TEK BİR KAYNAKTAN ALIRLAR.

Sadece kendi dünya görüşü ile örtüşen, desteklediği siyasi düşünceyi yere göğe sığdıramayan, yanlışlarına yanlış demekten çekinen haber kaynaklarını takip ederler. Çünkü diğer haber kaynakları, kendi doğrularının yanlış olabileceğini söylediği için sinirlerini bozar.

DESTEKLEDİĞİ SİYASİ GÖRÜŞÜN HER ŞEYİ DOĞRU, DİĞERLERİNİN HER ŞEYİ YANLIŞTIR.

Bir şeye inandıysa, onun her şeyi doğrudur. Yanlış yapsa bile mutlaka bir sebebi vardır, başka türlüsü mümkün değildir. Altını deşmeye, sorular sormaya gerek yoktur. Kendi düşüncelerinin aksi yönde görüş bildirenler, muhalefet edenler ise kati suretle yanlış içindedirler. Doğru yolu bulmadıkça, herkes kendisinin fikrine yaklaşmadıkça onları dinlemenin, ciddiye almanın hiç gereği yoktur.

SİYASİLERİN “KENDİ İYİLİĞİNİ” HER ŞEYİN ÜZERİNDE TUTTUĞUNA İNANIRLAR.

Siyasetçilerin, özellikle kendi oy verdiklerinin, desteklediklerinin kendi kötülüğüne bir iş yapmalarına asla ihtimal vermez. Mutlaka kendisi için, kendisinin yaşam standartlarının yükselmesi için çalışacaklarına katıksız inanır. Eğitim, sağlık, vb. hizmetlerini yeteri kadar alamamasına, zaman zaman açlık sınırında yaşamasına, faturalarını, kirasını, çocuğunun ihtiyaçlarını karşılayamamasına, bankalara borcunun artmasına rağmen, suçun çoğunun siyasilerde olabileceğini kabul dahi etmez. Beceriksiz olanın kendisi olduğunu peşinen kabul eder.

İNANDIĞI ŞEYLERİ SORGULAMAKTAN KÖŞE BUCAK KAÇAR, ÇÜNKÜ O İNANIYORSA, DOĞRUDUR.

Her şeyi bildiğini ve bildiği her şeyin doğru olduğunu savunur.

*

"Âlim bazı şeyleri bilir, câhil ise her şeyi."

Ahmet Hamdi TANPINAR

*

En son okuduğu kitap sorulduğunda uzun süre düşünmek zorunda kalır. Belki de çook gerilerde kalmıştır.

Ayrıca, kitaplar onun bilmediği neyi sunabilir ki ona? O, TV'den, filmlerden her şeyi öğreniyordur zaten.

Günlerce sürecek bir okuma maratonuna nasıl katlansın? Oysa okumanın ilahi bir emir olduğunu dahi idrak edememiştir.

İNANDIĞI ŞEYLERE DOKUNAN HER OLAYIN ALTINDA MUTLAKA OYUNLAR, HİLELER OLDUĞUNA İNANIR.

İnandığı siyasilerin, gözünün içine baka baka kendisini kandırmış, çalıp çırpmış, zimmetine para geçirmiş, 3 liram var derken aslında 333 lirası olmuş olabileceğine ihtimal dahi vermez. Aslında, en tehlikeli insanların, işlerini kolayca yapabilmek için en önemli noktalara gelmiş olabilecekleri aklının ucundan dahi geçmez. İnanırken gözlerini kapatıp, aklını devre dışı bırakır.

AYNI GÖRÜŞTE OLMADIĞI İNSANLARLA, HAKARET ETMEDEN, BAĞIRMADAN ADAM AKILLI SOHBET ETMEYİ BİR TÜRLÜ BECEREMEZ.

Bir türlü sadece kendisinin haklı olduğunu, tüm doğruları sadece kendisinin bildiğini kabul ettiremediğini görünce, çareyi kaba kuvvete başvurmakta bulurlar. Kendi düşüncesinden farklı görüşlerin de olabileceğini ve bunun Allah’ın insanları farklı farklı yaratmış olmasından da kaynaklanabileceğini idrak edemezler. Hoşgörüden yoksun ve ilkeldirler.

DİNİ İNANÇLARI, CİNSEL KİMLİKLERİ VB. SEBEBİYLE İNSANLARI KOLAYCA AŞAĞILAR.

Siyasi tercihini belirlerken baz aldığı kriterler arasında özgürlükler, eşitlik, insan hakları, adaletli gelir dağılımı, eğitim, sağlık hizmetleri, vb. konular yoktur; Takım tutar gibi bir siyasi formanın arkasında koşar, at yarışı oynar gibi, oy verir.

Partilerin programlarını, icraatlarını sorgulamaz. oyunu verir geçer, çünkü, oy vermek bir vatandaşlık görevidir. Gerisi önemli değildir. İlla ki bir belediye yardımı falan düşer hesabına ya da bir yerlerde bir “dayısı” falan vardır işini gördürecek. Tufeyli bir kimliğe bürünmüştür.

TOPLUMUN KENDİSİNE DAYATTIĞI NE VARSA, SORGUSUZ SUALSİZ BOYUN EĞER.

İnsan, toplumsal bir varlıktır. Toplum içinde yaşıyoruz hepimiz ve elbette onun kurallarına uyacağız, uymayanları uyaracağız. Fakat bu kuralların ne kadar akılcı ve mantıksal olduğunu sorgulamak, bu insanların haddine değildir. Asla sorgulamaz, daima yargılarlar.

DÜŞÜNDÜKLERİNİ TEK BAŞINA DİLE GETİRMEYE CESARETİ YOKTUR.

Düşüncelerini toplumun düşüncelerine entegre etme, sürü zihniyetiyle hareket etme yaşam felsefeleridir. Oysa, fikirlerin fikirleri besleyebileceğini, her insanın ayrı bir cevher olduğunu ve farklı düşüncelerin hayatta bir anlam bütünlüğü oluşturabileceğini bilmez ya da kabul etmez. Fikirleri özgürce ifade edebilen ve o düşüncelere saygı duyan toplumların medeniyetlerde çığır açtığını öğrenmemiştir. Düşünmek, zaman ister, emek ister, güç ister. Bütün bunlar için onun harcayacağı zamanı yoktur. Toplum düşüncesini olduğu gibi kabul eder, bütün bu zahmetlerden kurtulur.

CEHALETİN BEDELİNİ ÖDEMEK, GELECEĞİNİ REHİN VERMEYİ GEREKTİREBİLİR. CEHALETLE MÜCADELE, BU YÜZDEN BİR BAKIMA, VAR OLUŞ MÜCADELESİDİR.

*

“İlim anavatanımızdır, cehalet ise yabancı bir yer” (İBN-İ RÜŞD)

*

NASIL Kİ YABANCI, BİLİNMEDİK YERLERDE İNSAN YOLUNU, YÖNÜNÜ KAYBEDER, CEHALET KARANLIĞINDA DA, İNSAN OLMANIN YOLUNU, MUHTEVASINI KAYBEDER.

Kendi çıkar ve ihtiyaçlarımıza karşı aşırı korumacı ve doymak bilmez bir açgözlülük içinde olduğumuz için, bencilliğimizi besliyoruz. “Panik düşünceler” teslim alıyor benliğimizi ve bu süreç bizim, insan olma yolunda gerçek kendimizi yaratmamızı ve var olmamızı engelliyor.

Yaşamın anlamını anlamak zorundayız. Bu da, hepimizin birer birey olduğunu idrak etmesi, evrene bağlı olduğumuzu anlaması, yaptığımız ya da yapma fırsatımız varken yapamadığımız her şeyden sorumlu olduğumuzu bilmemizde gizlidir.

18.03.2020