Dünyaya, sadece Rabbine kulluk etmek gayesiyle gönderilen insan, akıl, irade ve mantık gibi üstün yetenek ve kabiliyetlerle donatılmış en güzel varlıktır. Rabbi tarafından ilahi mesajlarla sırat-ı müstakime davet edilen insan, vereceği kulluk sınavıyla meleklerden dahi üstün olabildiği gibi, zaman zaman ilâhi çizgileri çiğneyerek, yeryüzünde fitne ve fesadın, kan ve gözyaşının sebebi de olabilmektedir. Yani insan, bir taraftan günah, kusur, isyan gibi hususiyetlerle küçülürken, diğer taraftan akıl, mantık ve irade gibi özellikleriyle de semalarda taht kurabilmekte, cennet ufuklarında dolaşabilmektedir.
İnsan, fıtratındaki birtakım özellikleri, ilâhi mesajla terbiye etmediği zaman, birçok günah işleyebilmekte, bu da kendisini ilahi rahmet ve inayet kapısından her gün biraz daha uzaklaştırmaktadır. Çünkü, Allah ve Resulünün emir ve yasaklarına uymayan her bir fiil suçtur, günahtır. İşlenen günahlara tevbe etmeyip günahta ısrar etmek ise ayrı bir günahtır. Rabbimizin "...iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür"(l) ilahi emriyle hataları telafi etme imkânına rağmen, bazen insan ümitsizliğe düşmekte, kurtuluşu ise bataklıkta daha da fazla çırpınmakta aramaktadır. Bu şekilde dipsizlik deryasının sonunu arayanlar ise heyhat ki, emellerine nail olamadan göçüp gitmektedirler. Hâlbuki mü'min bilir ki, suç ve günahlardan, manevi kirlerden kurtulmanın ve temizlenmenin tek çaresi bir daha dönmemek şartıyla tevbe etmektir. Bir mü'minin, yapmış olduğu günahların çokluğuna bakarak, "Allah beni affetmez, nasıl olsa benim yerim cehennemdir" diyerek günaha devam edip Allah'tan ümit kesmesi asla caiz değildir. Nitekim Rabbimiz, bir âyet-i kerimede şöyle buyurmaktadır: "De ki: "Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." (2)
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.s)'in bildirdiğine göre, Allah(c.c) bu konuda kapıları sonuna kadar açmış ve şöyle buyurmuştur. "Bir iyilik işleyene on kat sevap verilir veya daha da fazla artırılır. Kim bir kötülük işlerse onun karşılığı kendisi kadardır. Ya da bunu bağışlarım. Bana bir karış yaklaşana ben bir arşın yaklaşırım, bir arşın yaklaşana ben bir kulaç yaklaşırım. Bana yürüyerek gelene ben koşarak giderim. Bana şirk koşmayıp, yeryüzünü dolduracak kadar günahla huzuruma gelirse, ben de o kadar mağfiretle, bağışla onu karşılarım." (3)
Dikkat edilmesi gereken diğer bir husus da, çok yanlış bir yaklaşımla, "efendim Allah büyüktür, O'nun rahmeti boldur, nasıl olsa affeder..." gibi sözler söyleyerek bazı insanların kendilerini teselli etmeye çalışmalarıdır. Cenâb-ı Allah'ın rahmeti bol olduğu gibi gazabı da şiddetlidir. Mü'min, bu noktada tıpkı, Hz. Ömer (r.a.) gibi düşünmeli ve "dünyada tek bir kişinin cennete konulacağını duysa, acaba o ben miyim, diye ümitlenmeli; yine dünyada tek bir kişinin cehenneme konulacağını duysa, yine acaba o ben miyim, diye de korkmalıdır.
Mü'min, ne günahından dolayı Rabbinden ümit kesen kişi, ne de "nasıl olsa affeder" deyip, her şeyi Allah'a ısmarlayarak dilediği gibi yaşamaya devam eden kişidir. Unutmayalım ki mü'min "korku ile ümit arasında" yaşayan kişidir.
1-Hûd, 114.
2-Zümer, 53.
3-Müslim, Kitâbu'z-Zikr, 2687.