Ekonomik kriz herkesi perişan etti. Doların yükselen ateşi hem ülkeyi hem de vatandaşları fakirleştirdi. Orta okullarda okuttuğumuz Yurttaşlık dersinde Konkordato denilen “hileli iflas” batan şirketlerin can simidi oldu. Batan da, batmayan da konkordato isteyerek kurtulmaya çalışıyor. Bazı vurguncu esnaflar da, sanki her şeyi dolarla almışlar gibi sattıkları her ürünün fiyatına zam yapmışlar. Marketlerden yaptığınız alış verişlerde etiketlerde yazan fiyatlarla faturalarda yazan fiyatları mutlaka karşılaştırın.

Bütün bu olumsuz koşullarda musikinin gizemli âlemine sığınıp, Kadri Şençalar’ın “Görmedim ömrümün asude geçen bir demini” adlı Hicaz şarkısıyla kadere isyan ederim. Daha sonra ahvali perişanımı aşağıdaki şu dörtlüğümle dile getirir, teselli olmaya çalışırım.

Gülelim dostlar bu âlem ağlamaya gelmez,

Ararsan koca dağdır dertler sormaya gelmez,

Olmakta olanlara gücünüz yetmezse eğer,

Kadere yaslanın fazla sorgulamaya gelmez... (Mehmet Özata)

BİRAZ DA GÜLELİM

1-Eski bir matematik öğretmenine sormuşlar: “Hayat neye benzer üstad?”

Öğretmen, “Matematiksel işlemlere benzer. Soranlar bir şey anlamayınca, şöyle açıklamış “Evlilik toplama, ölüm çıkarma, aşk çarpma, veraset bölme. Hayatta bu dört işlemden başka bir şey görüyorsanız siz söyleyin?”

2-Bayanlarla şansım iyi gitmiyor. Birinci eşim kaçtı, ikincisi ise kaçmıyor!

3-İki sarhoş kıyasıya kavga etmiş, birbirlerinin kafasını gözünü yarmışlardı. Polis kavgacı sarhoşları hastaneye getirdi. Doktor yaralarını pansuman yapmak için hemşireye seslendi. Hemşire hanım alkol getirin çabuk! Sarhoş, alkol istemem artık, hesabı getirin…

4-İngiltere kralı memleketi içinde seyahat ederken bir köy otelinde kalmış. Ertesi gün ayrılırken hesap isteyince o sabah yediği yumurtaların fiyatını fazla bularak: “Sizin köyde yumurtalar bu kadar nadir midir ki, çok pahalıdır?” Köylü, “Hayır efendim, yumurta boldur ama kral nadirdir.”

5-İki pire sinemadan çıkarlar ve biri diğerine, “Yaya mı gidiyoruz, yoksa bir köpeğe mi biniyoruz?”

6-Eskiden eve misafir geldiğinde önce bir hal hatır sorarlardı. Şimdi ilk olarak internetin şifresi soruluyor.

7-Bir gün mutlu olacağım diye çok korkuyorum. Hayır, bünye alışık değil, hasta falan olurum.

8-Üç yüz kişilik düğünde kimin ne taktığını unutmayan bir kadından, yaptığın yanlışı unutmasını bekliyorsun, kıyamam sana.

9-Ben güzele güzel demem, sen de deme, kimse demesin, bunalıma girsin.

10-Sakın kadınları anlamaya çalışmayın. Kadınları sadece kadınlar anlayabiliyor, onlar da birbirlerinden nefret ediyor.

11-Bektaşinin biri bir Rıfai dervişiyle sokakta karşılaşmıştı. “Ne ile meşgulsünüz?” diye sormuş, Bektaşi. Rıfai’nin, “Yiyip içmekle” demesi üzerine, Bektaşi, “ Biz kanaat ehliyiz, iki şeyi birden yapmaya kudretimiz yetmiyor. Sade içmekle meşgulüz.” demiş.

12-Adamın biri bir gün yolda giderken Bektaşi’yi görmüş ve aklına takılan şu soruyu sormuş. “Hocam, gelse bir dilberi ahu, olsa yevmi Ramazan, dilberi ahu mu makbul, yoksa yevmi Ramazan mı makbul?” Bektaşi cevap verir. “Fırsatı erteleme zinhar, sür safasın dilberin, kazası olur yevmi Ramazan’ın, yoktur kazası dilberin.”

Çok eskiden yazdığım bir dörtlüğümle siz okurlarıma veda ediyorum.

Bizde şer yok dostlarım hayıra amâdeyiz,

Hikmete sevdalıyız kötüden azâdeyiz,

Vahdet dileriz tekâmülden yanayız amma,

Cehalet ormanında bir garip avareyiz…(Mehmet Özata)

17 Ekim 2018