Başbakan Erdoğan 5 Ağustos 2012 günü bir TV programında eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkında, gazetecilerin sorusuna şöyle bir cevap verir:

"Yani bir örgüt elemanıymış, bir örgütün mensubuymuş gibi yaklaşımları çok çirkin buluyorum. TSK'de Genel Kurmay Başkanlığına gelmiş biri için bu yakıştırmaları doğru bulmuyorum. Tutuklu yargılanmasını da doğru bulmuyorum."

Sayın İlker Başbuğ ise 6 Ağustos 2012 günü, Avukatı aracılığı ile Sayın Başbakana teşekkür eden bir açıklama yapar.

"Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a 5 Ağustos 2012 günü hakkımda yapmış oldukları samimi ve gerçekçi değerlendirmeler için teşekkür ederim. Görevimiz gereği oluşan mesai arkadaşlığı, birbirimizi oldukça iyi tanıma olanağını da beraberinde getirmiştir. Bu nedenle kendisinden de farklı bir şekilde davranması beklenilemezdi" der.

Denilebilir ki, bu sözlerde ne var? Başbakan üzüntülerini belirtmekte, Başbuğ buna karşılık bir teşekkür etmekte.

Ama Sayın Başbakanın bugüne kadar ergenekon, balyoz ve internet andıcı gibi davalarda yaptığı açıklamalara bakınca, yukarıdaki yapılan açıklama toplumda pek de samimi görülmemiştir.

Sayın Başbuğ'un teşekkürüne gelince:

Tutuklu 139 subayın (ki, bu sayı yanlış olabilir) 68'i general ve Başbuğ'un yakın arkadaşlarıdır. Ve de bu 68 generalin 40'ı terfi beklerken kadrosuzluk gerekçesiyle emekli edilmiştir. Üstelik haklarında henüz kesinleşmiş bir yargı kararı da yoktur.

İşte bu nedenle, en üst komuta makamında oturmuş Sayın Başbuğ'un tutuklu olmasına rağmen teşekkür etmesi, nezaketen doğru bile olsa, kamu vicdanında pek de kabul görmeyen bir tavır olmuştur.

Hiç gerekliliği yokken, tutuklu subay arkadaşlarına moral kaynağı olması gerekirken, yapılan bu teşekkür hiç te şık olmamıştır. Ve de bu teşekkür, nezaketin ötesinde af dilemek gibi bir algılamaya da yol açacaktır.

Oysaki Sayın Başbuğ'un daha dik durur, daha delikanlı bir tavır göstermesi gerekir idi. Unutulmamalı ki Anadolu halkı delikanlı tavrı seven bir halktır. Askeri darbelerde ve müdahalelerde dik duran siyasi kimlikleri sevmiş bir halktır.

VE BAŞBAKAN CEMEVİNE DE UCUBE DEDİ

Sonuçta iki, ucubemiz oldu. Birincisi Kars'taki heykel, ikincisi İstanbul'da Karacaahmet cemevi. Çünkü Sayın Başbakan böyle tanımladı.

"O cemevi bir ucube olarak yapıldı orada..." dedi.

Birinci ucube bir sanat eseri idi. Ermenistan'la Türkiye arasında barışı simgeleyen "İnsanlık Abidesi" olarak adlandırılan bir heykeldi. Kaldı ki, heykel bu ülkeye Cumhuriyet dönemi ile girmişti.

İkinci ucube bir ibadet yeri... Bu ülkenin kurtuluşunda ve kuruluşunda büyük harcı olan Alevi toplumunun ibadet yeri... Aynı zamanda Alevi toplumunun bir kimliği...

Kars'taki heykel parça parça kaldırıldı. Önce kafa, sonra gövde ve arkasından bacaklar parçalanarak kaldırıldı. Bir nevi kelle-paçaya dönüştürüldü.

Ama Karacaahmet cemevi duruyor. Yapılırken yıkılması için uğraşılmış. Halkın direnciyle yıkımı engellenmiş. Yıllardır Alevi cemaatin bir ibadet yeri olmuş.

Şimdi şu soruyu sormak hakkımız değil mi?

Türkiye'nin Güneydoğusu ve Türkiye'nin güneyindeki ülkeler fokur fokur kaynarken, acaba Sayın Başbakanın cemevini ucube olarak tanımlamasının ne amacı olabilir?

Amacın ne olduğunu bilemeyiz ama bu sözün Alevileri tahrik etmekten öte bir hizmeti olamayacağı bellidir. Alevi toplumunu inciten, özellikle tahrik eden bu sözün, toplumun içine dinamit atmaktan başka ne getirişi olabilir?

Ne yazık ki bu ülkede yıllarca siyasetin kullandığı dil, toplumu ayrıştıran, kamplaştıran bir dil olmuştur ve de olmaktadır. Oysaki bu halk barış istemektedir.

Eğer bu halk kendi arasında kavga yapıyorsa, artık bilinmelidir ki bilinçaltına düşmanlık tohumu siyaset tarafından ekilmektedir.

Artık şu kesin ki, Türkiye'de siyaset ve siyasetçiler kullandığı dil ile toplumsal bir barışın ateşini yakamaz olmuşlardır.

Bu görev yine halka, yani tarihin ve hayatın bütün kahrını çekmiş olan Anadolu halkına düşmektedir.

Yeter ki siyaset ve siyasetçiler halkın sosyal ve inanç farklılıklarını kaşımasın. Toplumun bilinçaltına kin ve nefret tohumu ekmesin.

Kısaca gölge etmesin yeter. Bu halk, yani bu Anadolu halkı kendi arasında barışın ışığını yakar ve de yakacaktır.