Kimi zaman, gündemin yoğunluğu yüzünden, yazmayı düşündüklerimizi birkaç gün geciktirdiğimiz oluyor.

Okurlarımızın bizi anlayışla karşılayacaklarını umut ediyorum.

Geçen hafta içinde, Hitit Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi tarafından düzenlenen “Kültürel devamlılık açısından yerel basının önemi” konulu panele, Abdulkadir Ozulu hocam ve Şevket Erzen kardeşimle birlikte konuşmacı olarak katıldım.

Organizasyonun başında çok değerli Prof.Dr. Meral Demiryürek vardı. Paneli, Dr. Öğr.Ü. Nermin Atila yönetti.

Söyleyeceklerime geçmeden önce, gerek organizasyonu gerçekleştirenlere, gerekse katılan akademisyenlere ve öğrencilere teşekkür borcumu yerine getirmeliyim.

*

Konu, “yerel basının önemi” olunca, elbette söyleyeceğim çok şey vardı. Sınırlı zamanda her şeyi anlatamazdım, ama asıl “can alıcı” noktaları vurgulama olanağını bulduğumu düşünüyorum.

Geçmişten bugüne Çorum’a kazandırılmasına “kamuoyu oluşturarak” katkı sağladığımız yatırım ve hizmetleri, önayak olduğumuz sosyal-kültürel etkinlikleri yakaladığım her fırsatta anlatıyorum.

Övünmek de hakkımız elbette, ama daha çok “iyi” örnekleri unutturmamak ve ders çıkarılmasını sağlamak için…

1986’da Şeker Fabrikası, 1990’dan başlayarak Hitit Üniversitesi, 1995’te Çorum-Ankara bölünmüş yolu için verdiğim mücadeleleri özetledim.

Ve bir çağrımı burada da tekrarladım:

Yönetenler ve siyasetçiler, “eksiklerimizi gösteriyor” diye kızmak yerine, kamuoyu oluşturulmasından istifade etmeliler, bunları Ankara’ya taşıyıp Çorum’un haklarını koparmalılar.

Şeker Fabrikası için gün saydığımızda, dönemin Anavatan Partilileri, Başbakan Turgut Özal’a, “Bu gazete bizde sokağa çıkacak hal bırakmadı, böyle giderse partinin tabelasını indirmek zorunda kalırız” tarzında harika bir “asılma” örneği göstermişler ve Özal’ın Çorum’a gelip Şeker Fabrikası’nın temelini atmasını sağlamışlardı.

Hâlâ takdirle ve minnet duygularıyla hatırlanıyorlar.

Havalimanı konusunda verdiğimiz mücadele, Çorum’un siyasilerinde böyle bir karşılık bulsaydı, şimdiye çoktan yapılmış olurdu.

*

Benim yerel gazetecilikten anladığım budur.

Elbette siyasi bir duruşum var; 50 yıllık meslek yaşamım boyunca daima Atatürk ilkelerine ve cumhuriyet değerlerine bağlı oldum. Bağımsızlık, toplumsal barış, özgürlük, çağdaşlık, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı, kadına pozitif ayrımcılık, yaşam felsefemin ve mesleki çizgimin temelini oluşturdu.

Bir de, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü…

Ama, Çorum’un yararı, Çorumlu’nun hakkı, hukuku hep önceliğim oldu.

Son örneği “Kadeş Meydanı’nın açılması ve bu ismin verilmesi” olmak üzere, bugün Çorum’a kazandırılmasına katkı sağladığım bir takım eserlerden söz etme hakkını kendimde görebiliyorsam, işte bu sayede…

*

Büyük çoğunluğuyla hemşehrilerimin, benim merkezde duruşumu, objektif gazetecilik anlayışımı, Çorum milliyetçiliği çizgimi doğru algıladıklarını, inandıklarını, güven duyduklarını biliyorum.

Elbette, Gencebay’ın deyişiyle “hatasız kul olmaz”.

1970’li yıllarda “hatadan dönmek erdemdir” diye sıkça yazdığım için, “atıştığımız” bir meslektaşım, “hatalarıyla övünen adam” diye yazmıştı benim için.

Hata ile övünülmez, ama hatanın telafisine çalışılır, gerekiyorsa özür dilenir.

Bundan da hiç kaçınmadım.

Özetle, “neysem oyum” ve böyle de devam edeceğim yoluma.