Şimdiden "Neyin?" dediğinizi duyar gibiyim.

Bana sorarsanız her şeyin!

Buraya çok iyi bildiğinizi düşündüğüm Kaşıkçı Elması’nın öyküsünü alalım ve başlayalım meramımızı anlatmaya.

1600'lü yılların sonlarına doğru başlıyor öykümüz. O tarihlerde Devlet-i Aliye’nin tahtında IV. Mehmed oturmaktadır.

O zamanlarda da, aynen günümüzde olduğu gibi Şehr-i İstanbul'u arşınlayan kağıt toplayıcıları varmış.Adlarına da "Baldırıçıplak" ya da "Arayıcı Esnafı" denirmiş. Bu kişiler, mahallelinin attığı kıyafet, çanak, çömlek, eski eşya artık o gün nasibinde ne varsa onu alırlarmış.

Bir sabah "Baldırıçıplaklar"ın birisi, başına geleceklerden habersiz, mahalledeki çöp toplama işine dalar. Her gün olduğu gibi Kadırga, Suriçi ve Eğrikapı’ya uğrayıp çöpleri alacak ve deniz kenarına inerek eşyaları yıkayıp, üçe beşe bakmadan kaça tutturabilirse satacaktır.

Aynen de öyle olur. Sahile iner ve çamurdan arındırdığı eşyaların arasında, yuvarlak bir taş bulur. Taşı alıp, "Oymacı" diye tabir edilen kaşıkçıya gider ve söylenceye göre üç tahta kaşık karşılığında, taş parçasını satar.

Biçare adam ne yazık ki, o anda hayatının en büyük fırsatını kaçırır...

Kurnaz kaşıkçı ise taşı hiç vakit kaybetmeden, komşusu olan kuyumcuya götürür ve üç tahta kaşığa aldığı taş parçasını, tam 10 akçeye kuyumcuya satar.

Aldığı taşın, çok daha fazla para ettiğine inanan kuyumcunun içi içine sığmaz. “Hiç olmazsa bir arkadaşıma danışayım” diye düşünür ve bir kuyumcu arkadaşının kapısını çalar. Öteki kuyumcu da taşı görür görmez adeta büyülenir. Başlarlar atışıp, kapışmaya...

Kavgaları o kadar büyür ki, sonunda konuya "Kuyumcubaşı" dahil olur. O da daha ilk bakışta taşın kıymetinin farkına varır. Her iki taraf da işi fazla uzatmayıp seslerini kessinler diye, en şişkininden birer kese altın verip gönderir. Kıymetli taş, artık kuyumcubaşının zimmetindedir. Ancak bu durum sarayda da dillendirilmiş olacak ki Osmanlı’nın en güçlü sadrazamlarından Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa’nın kulağına gider mesele. Duruma el koyan Paşa, Hatt-ı Hümayun’la elması Osmanlı Devleti’nin malı haline getirir.

Elden ele gezen taş, hemen sarayın elmas tıraşçısına verilir ve Topkapı Sarayı’nın en kıymetli parçalarından 86 karatlık Kaşıkçı Elması ortaya çıkar.

Elmasın yazımıza konu öyküsü dışında dillendirilen farklı rivayet ve hikayeleri de mevcut. Ancak ne olursa olsun her hikâye geçmişten bir macerayı kendi içerisinde süzdükten sonra hayatımıza karıştırıyor. Aslına bakarsanız iyi de ediyor. Çünkü hayat öykülerle, efsanelerle çok daha güzel.

Her hikaye içerisinde bir de kıssadan hisse barındırır. Biz de meramımızı kıssadan hisse anlatalım. Yüzünüzdeki gülüşün, sağlığınızın, işinizin, çocuklarınızın, doğanın, dünyanın, eşinizin, anne ve babanızın, kardeşlerinizin kısacası sahip olduğunuz her şeyin kıymetini iyi bilin. Emekle ve çabayla elinizin altında büyük bir servet yattığını fark edebilirsiniz.

Belki de işin sırrı, hayata biraz daha derinden ve ince bakmakta saklıdır. Kim bilir!

En güzel günler sizlerin olsun.