Hüznün ve acının gece yatısına geldiği bir gündü günlerden. Kanla, irfanla, devrimle kurulan Cumhuriyetimiz tarihinin en alacakaranlık günlerini yaşarken Pertevniyal Lisesi’nden sıra arkadaşım Levent’i sonsuzluğa uğurlamanın acısını yaşıyordum.
Koca bir dağ içimde çöküp kalmıştı işte… Atsan atılmaz, satsan… Dağlar da satılmış satılıyor. Yakın zamanın gel-gitlerinde bir resim… Ülkemizin sıkıntılarını bir gencimizle konuşurken “Hocam, biz de dağa çıkarız…” demişti. Acı bir gülümseme yüzümde, “Çocuk dağları da sattılar… Altlarında maden var… Yakındır ‘özel arazi girilemez’ tabelaları takılmasına…” demiştim.
Dağlar da satılıyordu şirketlerine küresel çetelerin. Ormanlar yağmalanıyordu, taşocağı açmak için. Altında mermer olan bir dağı birkaç yıl sonra görmememiz kaçınılmazdı. Ülkenin coğrafyası da yağmalanıyordu küresel çetelerin çıkarları için satan satanaydı, batırılmış Cumhuriyetin mallarını, fabrikalarını, ırmaklarını…
Evet, kelepçe vurmuşlardı ırmaklara… Doğa susuz, yeşil solmuş… Nereye gitmişti onca kuş ve balık? Toprak susuz, dağ suskun…
Çaresiz derde düşen sevdiğinin gün be gün yaklaşan ölümünü bekler gibiydik. Yaşanan dertlerimize deva olacak kapılara da iç operasyonlar yapılarak işgal edildiklerini görmek öfkemizi arttırıyordu.
Taşları bağlamışlar da kuduz itleri üstümüze salmışlardı sanki… Kuduz itler değişik maskeler taktığında tanımakta zorluk çeken insanlar vardı. Medya ise “sahibinin sesi” olarak algıları yönetmede başrollerdeydi.
Naim Abi (Tuncalı) gelen bir tanışıyla görüşmek üzere yan masaya geçti. Ben çay içiyordum. Kaç yalnızlık vardı masada?
“Yalnızlıklara isim taksam mı acaba?” diye düşünürken seslendi Naim Abi, “İşin bitince gel…”
“İşim yok” dedim ve çayımı alıp yan masaya geçtim. Naim Abi tanıştırdı konuğunu… “Aysun Hamın… Aktif Felsefe Derneği’nden…”
29 Ekim’de saat 13.00 – 14.00 arasında Eski Lara Yolu’nda bir parkta “Kitabını al da gel” etkinliği yapacaklarmış. “Sen, ben” dedi Naim Abi, “Mustafa, Harun gideriz.”
1990’lı yıllarda Kültür Bakanlığı’nın bir sloganı vardı. “İnsan Okur”…Gerçekten de doğanın bir parçası olan insanı diğer canlılardan ayıran en belirleyici özellik yazması ve okuması değil miydi?
Kitaplarımızı alıp, 29 Ekim öğle vakti Eski Lara Yolu’ndaki parka gittik. Pastırma yazının güneşi bütün sevecenliğiyle tepemizdeydi. Mavisinde göğün, sarışın bir şemsiye sanki…
Aysun Hanım, Aktif Felsefe derneği Başkanı Murat Beşparmak ile tanıştırdı bizleri. Yere örtüler seren insanlar okuma pikniğine gelmişlerdi çoluk çocuk…
Murat Bey elindeki kitabın “Nutuk” olduğunu söyledi. Bu anlamlı günde Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’unu yeniden okumaya başlamıştı.
Gazeteci Yusuf Demir geldi az sonra ve, “Kitabını al da gel” adlı okuma pikniğinin fotoğraflarını çekti. Bu etkinliğin her ay düzenli olarak tekrarlanacağını söyledi Dernek Başkanı. Kasım ayında daha geniş bir katılımlı bir etkinlik olacağı umuduyla dağıldık.