Pek Sayın Cumhurbaşkanımızın ve diğer üst düzey yetkililerin sık sık söylediği “Dünya bizi kıskanıyor” sözü son zamanlarda yandaş basın olarak adlandırılan kesim yazarlarında da epey taraftar bulup temcit pilâvı gibi ısıtılıp ısıtılıp işlendi. 
Peki ama “Bir ülke neden kıskanılır?” diye bir soru sorsak, yanıtı ne olur acaba? Benim aklıma gelenler şunlar:
Kişi başına düşen GSMH yönünden sıralamada üst sıralarda olduğu için.
Doğal kaynaklar yönünden çok zengin olup buradan sağladığı geliri halkının mutluluğuna kullandığı için.
Enflasyon, işsizlik, eğitim, sağlık, vb. sorunları çözdüğü için.
İsviçre gibi küçük bir ülke olmasına rağmen dünyada saygınlığı olduğu için.
Tükettiğinden fazla üretip ihracat yönünden önde gelen bir ülke olduğu için.
Demokrasi kurallarına koşulsuz olarak bağlı kalıp, insanlarını siyasi tercihlerine göre sınıflandırmadığı için.
Adalet terazisini doğru kullandığı için.
Halkı barış ve mutluluk içinde yaşadığı için. vb.
Listeye ekleyecek başka maddeler de bulabiliriz. Bunlar daha çok yönetimsel yani bizi idare edenlerin bakış açısına göre yaptığı uygulamalar. Doğrusu ya, ülkemizi bu kıstaslara göre ele aldığımızda kıskanılacak bir tarafımızı bulmak ve “Dünya bizi kıskanıyor.” diyebilmek pek de mümkün değil. 
Şimdi de olaya bir başka yönüyle yani yönetim dışı bakalım ve kıskanılan bazı ülkelerin insanlarının yaşantısından örnekler vererek kendimizi sorgulayalım. Böylece de sütten çıkmış ak kaşık gibi kenara çekilip her türlü sorunluluğu yöneticilerin üstüne atma kolaycılığından da kurtulmuş oluruz.
Almanya’da berber randevunuza 5 dakika bile geç giderseniz saygısızlık etmiş olur ve muhtemelen tıraş olamazsınız...
Fransa’da, caddenizde başka bir terzi varken, kendi mülkünüz dahi olsa o cadde üzerinde terzilik yapmak için işyeri açamazsınız...
İtalya’da manavlık yapmak istiyorsanız, mutlaka çiftçilik belgesine sahip olmalısınız ve en az bir ürünü yetiştirmek zorundasınız...
Japonya’da siyaset yapıyorsanız, kendinizle çelişen bir eylem veya söylemin onursuzluk olduğunu da peşinen kabullenmelisiniz. En hafif eylemle istifa etmeniz ya da harakiri yapıp intihar ederek onurunuzu kurtarmanız beklenir. 
Güneydoğu Asya ülkesi Singapur’da, televizyon, gazete, dergi, internet ve sosyal medyada uydurma ve yalan haber paylaşıp yaymanın cezası 10 yıl hapis...
Güney Kore’de istasyonlarda, otobüslerde ve duraklarda yaşlılar için ayrılan yerlere, boş olsalar bile kimse oturamaz.
Kanada’da bir çıkar karşılığı yalan ve yanlı haber yapan medya görevlilerine en aşağılık yaratık gözü ile bakılır ve toplum tarafından dışlanır...
Gördüğünüz gibi, kıskanılan ülke olmak sadece yönetimsel tercih ya da uygulamalarla bitmiyor; o ülke insanlarının da bu övgüye layık olmak için yapabilecekleri bir yığın davranış var. 
Şimdi de eğri oturup doğru konuşalım. Hem yönetimsel hem de halk olarak biz kıskanılacak bir ülke miyiz? Bir başka deyimle, kıskanılmayı hak ediyor muyuz?
Yanıt gene de “evet” ise “Lütfen, en kısa zamanda bir göz doktoruna gidin.” demekten başka çare kalmıyor.
DÜŞÜNEN SÖZLER:
•    Siz nasıl olursanız, başınıza öyleleri yönetici olur. Hadis-i Şerif
•    Kötü bir yönetici, iyi bir halkı yönetemez, kötü yönetici iyi bir halkı yönetiyorsa bu halkın iyi bir halk olduğu söylenemez. Çin atasözü
•    Vicdanlı ve dürüst olmak, hesaplı olmaktan iyidir. Hesaplı olmak, insanı makam sahibi yapar da, vicdan daha önemli bir işe yarar; insanı insan yapar. Friedrich Nietzsche
Cümleler doğrudur sen doğru isen, doğruluk bulunmaz sen eğri isen. Yunus Emre
     •    Allah insana üç özellik vermiş; dürüstlük, akıl ve irade. Bu üç özellik siyasete şöyle yansır: Eğer dürüst ve akıllıysanız siyasetçi değilsiniz. Eğer dürüst ve siyasetçiyseniz akıllı değilsiniz. Eğer akıllı ve siyasetçiyseniz dürüst değilsiniz.