Nasrettin Hoca kışın soğuğundan şikayet ederken yanındaki bir adam, kış geliyor soğuktan, yaz geliyor sıcaktan şikayet ediyorsun deyince, Hoca gülmüş ve eklemiş i: “İlkbahara bir şey diyor muyuz, hep ilk bahar olamaz mı?”
Ben birkaç defa geçmiş yıllardaki yazılarımda yazmıştım, “Ev alırken veya kiraya tutarken güney doğuya cephe olsun. Güney batıya bakan evlerde öğleden sonra güneş içinde olacağından yaz geceleri sıcaktan durulmaz ve adeta nefes alamayacak hale gelinir” diye.
Benim büyüdüğüm ev Alaybey çıkmaz aralıkta idi. Geçen gün Kâtipler Konağından Albayrak otoparka gelirken baktım da çıkmaz aralıktaki o evimiz hala olduğu gibi duruyor. (Aralığa girerken sol köşedeki ev.)
O evin sadece bir cephesi ışık alıyordu. O da kuzeye bakıyordu. Kışın evin pencereleri buz tutar ne kadar yakarsan yak 1-2 ay pencerelerin servisi (buzu) çözülmezdi.
Evin tavanları çok yüksekti. Mübalağasız 4 metre vardı. Ama yazına da doyum olmazdı. Hatta yazın daha içimiz ısınmadan soğuklar geri gelirdi.
O evden bende kalan izlerden biri, bir gün, rahmetlik babam sarı bir hindi almıştı. Hindi ufak tefekti ama canlı ve etli sayılırdı.
Rahmetlik anam, böyle kesmeye alınan hayvanları içi temizlensin diye bir hafta kadar besler ve öyle kestirirdi.
Bu sevimli sarı hindi de bir hafta sonra kesilecekti. Güzün sonları, ekim ayı sonlarına doğru çivi sandığına biraz saman koyup odunluğun üzerine koyuyordu. Hindi de akşam olunca odunluğa tünüyordu. Hava kararınca da oradan alınıp içine saman serilmiş çivi sandığının içine koydu. Hayvanın hoşuna gitmiş olacak ki ertesi akşam kendisi sandıktaki samanın üzerine oturmuştu.
Sabah akşam biraz arpa ve mısır karışımı yemden 2-3 avuç veriyorduk. Suyunu da bahçedeki çeşmenin oluğundan taşan sulardan içiyordu.
Sanırım 3 gün sonra idi babam sandıkta bulduğu iki tane sarı irice yumurtalarla eve geldi, “Hatun, culuk (hindi) yumurtlamış” diyordu.
Ailecek bu hindiyi kesmeye kıyamadık hindi de bir gün durup bir gün yumurtlamaya mayıs ayının sonuna kadar devam etti. Haziranda da hindi eti yenmez deyip ertesi güze kadar kaldı. Güz gelince de yine o yumurtladı biz de yemledik, evin bir parçası ve hepimizin eğlencesi olmuştu.
Yine o evin altında mahzen dediğimiz bir oda vardı. Bu oda yazın çok serin kışın da soğuk olur ama içindekileri de dondurmazdı.
10. ayın sonunda etlik yapılır, kıyma tekerleri, kuşbaşılı et tekerleri tavandaki çivilere ortasından delik delinmiş ve ip geçirilmiş bir halde asılırdı. Her tarafından hava alarak o çivilerde sallanırdı. Gerektiği zaman bir tanesi indirilir 2-3 kg kadar bir parça alınır ve geri kalan kısmı yine çiviye takılırdı.
Güzün kaynatılan pekmezler de yine bu mahzende muhafaza edilirdi. Güzün en zor olayı kış için yufka ekmeği yapılmasıydı. En az 3-4 ay gidecek kadar ekmek yapılırdı.
Yine kış girmeden çamaşır yıkama işlemi yapılır, çamaşır yıkayan kadınların ellerinin parmak uçları bazen aşerli (küllü) sudan dolayı delinirdi.
Erkekler ahırdaki hayvanlara bakar, ahırı temizlerlerdi. Hayvanları sağma işini de kadınlar yapardı.
Kış gelince babam bir dükkan kiralamış ve orada yazın yapacağı evlere satmak için kapı pencere yapıyordu.
Bütün işler el aletleriyle yapılıyordu. Kapıların serenlerini Halil usta yapıyordu. Kapı başı belli bir kuruşa…Bu zor bir işti ama Halil usta çok iyi yapardı, bu konuda çok maharetliydi.
Kapıları çatınca babam testere çekip alıştırmaz, kurumaya terk ederdi. Kuruduğuna inandığı kapıları testere çeker alıştırır ve perdah ederdi. Bazılarını da yazın işten çıkınca alıştırır ve perdah ederdi.
Şimdi böyle senede 300 gün iş nerede? Hatta rahmetlik babamdan ben birkaç defa duymuşumdur, en iyi inşaat ustası senede 120-130 yevmiye yapar diye.
Bu yevmiyelerle evimiz bol geçinir kapı pencerelerden kazandıklarıyla da kazancını daha çoğaltırdı. Rahmetlik bununla da kalmaz peşin parayla kereste falan alır ve vadeli satarak kazancını çoğaltırdı.
Sonra dükkan kiraladı. Şerit makinası yaptı, tekerlekleri ağaçtı. Çerkez Ahmet ustayla sandıkçılara tahta biçerdi. En büyük sıkıntı cereyan (elektrik) olmamasıydı. Şeridin motoru 2 beygirdi. 30 cm enindeki 5’lik doğramayı 3’e bölmek hem zaman hem de marifet isterdi.
Gece 10’a kadar motorhane çalıştırmaz, 12’de bekçi dükkana kilidi taktırmadan dükkandan ayrılmazdı.
Şimdi ne o kışlar, ne de o zor işler kaldı. Teknolojinin gelişmesiyle işler daha kolaylaştı. Ama insanlar eskisi gibi huzurlu mu orası tartışılır işte...
Saygı ve sevgilerimle.