Bugün hem en kritik hem de en ilginç bir seçim dönemi yaşıyoruz.

Kritiktir! Çünkü 24 Haziran'dan sonra Türkiye'nin yeni siyasal haritası belirlenecektir!

İlginçtir! Çünkü birdenbire herkes Kürt yurttaşlarımızın dostu olmuştur!

Oysaki:

-Bu ülkenin yaşadığı kanlı çatışmalar 40 yıldır devam ederken...

-İktidar ve muhalefet arasında yalnız politik malzeme olarak kullanılan bu sorun, 50 bin cana mal olmuş iken...

-Ve bu sorunun giderek Irak-Suriye-İran ve Türkiye'yi kucaklayıp daha da büyüyerek bir Ortadoğu sorununa doğru yol alırken...

Bugüne kadar 'Kürt Sorunu" için kılını bile oynatmayanlar, 24 Haziran seçimi yaklaşırken birdenbire Kürt yurttaşlarımızın dostu olmuştur.

Elbette bu ülkenin kuruluşundan bu yana, yani 95 yıldır ülkeyi sarsan ve de bugün sonucun nereye evrileceği belli olmayan bu sorun çözülmelidir.

Ama bugün seçim nedeniyle Kürt oylarına ihtiyaç duyularak bu soruna yaklaşanların ne derece samimi olduğu da bilinmemektedir.

***

Evet, ülkenin en kritik seçimidir 24 Haziran seçimleri...

Bugün görünüşte de olsa muhalefeti ciddi bir arayışa sevk etmekte, 16 yıllık AKP iktidarını da sarsmaktadır.

Nitekim 24 Haziran'a doğru gerek iktidar ve gerekse muhalefet, vatandaşın oyunu ihaleyle alır gibi olmadık vaatlerde bulunmaktadırlar.

Aslında bu vaatlerle vatandaşı, oyunu satan bir kişi yerine koyarak incittiklerini bile düşünemez olmuşlardır.

Ve de öyle saçma vaatler yapılmakta ki, Muharrem İnce'nin salvolarıyla adeta kimyası bozulan Sayın Erdoğan "kıraathane" açmayı bile seçim vaadi yapar olmuştur.

***

Nitekim Erdoğan, Hatay mitinginde "Millet kıraathaneleri açacağız" dedi.

-"Burası tamamen kitaplarla dayalı döşeli kütüphane ve içeride keki, çayı, kahvesi olacak ve burada gençlerimiz, yaşlılarımız gelecek ve kitabını alıp okuyacak" dedi.

-Ve de "Buralar hayata ruh katacak" dedi.

Kıraat Arapça'da "okumak", hane ise Farsça'da "hane" anlamındadır.

Kıraathane ise "okuma yeri" anlamındadır.

Türk Dil Kurumu (TDK) ise "Müşterilerinin okumaları için gazete ve dergi bulunduran, geniş, temiz ve iyi döşenmiş kahvehane" olarak tanımlar.

Ancak çay-kahve içilen, gazete, dergi ve kitapların okunduğu yer olmakla birlikte Türkiye'de kağıt oynanan, okey oynanan "kahvehane" ya da "çayevi" olarak anılır.

Bugün Türkiye'de 700 bin kahvehane vardır. Yaklaşık 115 kişiye bir kahvehane düşmektedir.

Oysaki TÜİK-2016 verilerine göre Türkiye'de 1137 halk kütüphanesi vardır.

Ve de Uluslararası Kütüphane Dernekleri Federasyonunun (IFLA) 2016 verilerine göre, Türkiye'de tam 70 bin kişiye bir halk kütüphanesi düşmektedir.

Bu oran Almanya'da 8500, Fransa'da 7200, Polonya'da 4500 kişiyedir.

***

Elbette bu toplumun okumaya ve de aydınlanmaya ihtiyacı vardır.

Ama bu toplum okumaya alıştırılmamıştır.

Cumhuriyet döneminin ilk aydınlanma kurumları olan "Köy Enstitüleri" 1946'dan itibaren tasfiye edilmeye başlanmış, içi boşaltılmış, 1954'te tabelaları indirilmiştir.

Bu ülkede, okuyanlar yıllarca potansiyel suçlu olarak görülmüş, yazarına, şairine cezaevleri mesken yapılmıştır.

Bu ülkede, yıllarca toplumcu yazarlara ve yazdıklarına kütüphaneler, özellikle okul kütüphaneleri yasaklanmıştır.

Ve sonuçta bugün, özellikle teknoloji tüketen bir topluma dönüştürülmüş ülkemizde, günde ortalama 6 saat televizyon seyreden, 3 saat internet kullanan, ama sadece 1 dakikası kitap başında geçen bir toplum yaratılmıştır.

Elbette ki sonuçta, UNESCO verilerine göre düzenli kitap okuyanların oranı İngiltere ve Fransa'da yüzde 21 iken ülkemizde binde 1 olmuştur.

Ve neredeyse test kitapları olmasa "eline hiç kitap almayan, elindeki cep telefonu ile sanal bir dünyada gezen bir nesil" yetişmiştir.

***

Elbette bu toplum okuyan, sorgulayan ve de itaat kültüründen uzaklaşan bir topluma dönüşür, dönüştürülür olmalıdır.

-Ama öncelikle yazarını, çizerini ve de gazetecisini cezaevlerine sokmayan...

-Düşüncesini söyleyenlere karakolları, mahkemeleri ve de cezaevlerini mesken yapmayan bir hukuk devletine dönüşmek olmalıdır.

Böyle bir hukuk ve böyle bir anlayış yok görünürken ve de en azından halk kütüphanelerinin çoğaltılması gerekirken "millet kıraathaneleri" açmak neyin nesidir?

Acaba 24 Haziran yaklaşırken "Bir kahvenin 40 yıl hatırı vardır" sözünün bir siyasal getirisi mi beklenmektedir?