5. İnsanın ellerinde bulunan şeylere başkalarından daha layık değiliz. İnsan bunlara sadece elinde tuttuğu sürece sahip olur. Oysa asıl kazançlarımız, manevî hayırlarımızdır. Kaybedecek olursak üzülmekle mazur sayılacağımız şeyler manevî hayırlardır. İnsanlar tabiî olarak sahip olacakları şeyleri elde etmesinler diye kederlenmek hasetçinin işidir. Kıskançlık ise kötülüklerin en fenasıdır. Kendisi için faydalı olduğunu düşündüğü şeyden dostunun mahrumiyetini isteyen kişi, kötü olanı dostu için istiyor demektir. Dostlarının başına kötülük gelmesinden sevinen kişi kötüdür. Dostunun iyi şeylere sahip olmasından üzüntü duyan kişi tam bir hasetçidir.
6. Elimizde bulunan her şey Hak Sahibinin bizdeki emanetidir. O, bizdeki emanetini geri alabilir ve dilediği bir başkasına verebilir. Emanetler bizden alındığı zaman üzüldüğümüzde kınanmaya ve hakarete müstahak oluruz. Çünkü bu tutum açgözlü, cimri ve iyiliği kötüden ayıramayanların ahlâkıdır. Emanet Sahibi, bize verdiği emanetlerin en değerlilerini değil, aksine değersizlerini almaktadır. Memnuniyetimizi sürdürmek emanetin en değerlisidir. Şükür, O’nun rızasına uygunluğun bir ifadesidir. Kimsenin bizimle paylaşmadığı nimetleri (şükrü) bizde bırakmıştır.
7. Kayıplara ve elden gidenlere üzülmek zorunlu olsaydı bir çelişki olurdu: Hem sürekli üzülmemiz, hem de hiç üzüntü çekmememiz gerekirdi. Oysa hiçbir zaman üzülmemek için hiçbir maddi değer elde etmemek gerekirdi. Tersine maddi şeylerden uzak durduğumuzda da o şeylerden yoksun kalmamız bir üzüntü vermektedir. Bütün bunlar çelişki ve saçmalıktır. O halde üzüntü çekmek bizim için zorunlu değildir. Sokrat, “Üzülmemeyi nasıl başarıyorsunuz?” sorusuna, “Kaybettiğim takdirde üzüntüsünü çekeceğim şeye sahip olmuyorum” cevabını vermiştir. Neron’a pahalı bir billur hediye verdiler. Kral filozofa fikrini sordu. Filozof, “Bu şey sizdeki yoksulluğu ortaya çıkardı ve sizi büyük bir musibete attı” dedi. Kral, “bu nasıl olur?” diye sorunca, filozof: “Billuru kaybedersen bir benzerine sahip olmadığın için yoksul kalacaksın. Seni ondan mahrum bırakacak bir kaza vuku bulursa bu sana büyük bir musibet olacak” dedi.
Musibetlerinin az olmasını isteyen kişi, harici ihtiyaçlarını azaltmalıdır. Tabiatta her canlı varlıklarını sürdürecek, hayatlarını rahatlatacak şeylere bir ölçü ile ulaşır. Geçimleri bolluk içindedir. İnsanın durumu başkadır. İnsan canlılara hâkim oldukça cahilleşmektedir, akıl ve temyiz gücü arttıkça hiç de gerekli olmayan şeyleri elde etmek istemektedir. Göz alıcı varlıklar, zevk alınan süslemeler, hoş kokular. Bunların elde edilmesi yorgunluğa, kaybedilmesi acıya, ulaşılmaması özleme yol açar. Kaybedilmeye elverişli dileklerde musibet, geçici şeylerde acı ve keder, imkânsız olanı ummakta üzüntü ve dert, her güvenliğin sonunda korku vardır. Bir insanın nefsi, kendi varlığına ait olmayan sonlu ve geçici şeylerle meşgulse onun ebedî hayatı yıkılmıştır. Toplayıp sırtlarına aldıkları, akıllarını çelen, hürriyetlerini ellerinden alan, rahatlarını kaçıran, yerlerini daraltan, yüklerle ağırlık yapan metalar insanın eziyetidir. Nesneler bizim için üzüntü kaynağıdır. Aslında biz, üzülmeme direncimizi kaybettiğimiz zaman üzülmeliyiz. Aklın özelliği budur. Üzülmekten kurtulduğumuza üzülmek cahillik alametidir.
8. Ölüm kötü değildir, ölüm korkusu kötüdür. Ölüme gelince o tabiatımızın bir parçasıdır. İnsan şöyle tanımlanmıştır: “Akıllı ve ölümlü canlı”. Buna göre ölüm olmasaydı insan da olmazdı. Dünya denilen bu yerde bulunan insan oradan ayrılmaktan çetin bir korku hisseder. Bu tıpkı şuna benzer: Rahimden çıkarılarak dünyaya gelen bir cenine tekrar rahime geri dönmesi söylense, rahime dönmemek için dünya ve içindekiler onun mülkü olsa hepsini feda ederdi. Oysa cenin rahimden ayrılacağı zaman çetin bir korku hissetmişti. Dünyadan ölümle ayrılırken ceninin rahimden doğumla ayrıldığı haldeyiz. O halde dünyanın değersiz hissî faydalarını kaybetmek kötü değil, kaybetmeden dolayı üzülmek kötüdür.
9. Bir şeyleri elde edemeyip fakir kaldığımızda, zihni, kayıplarla meşgul olmaktan kurtarmak gerekir. Çünkü elde kalanları düşünmek musibetler için tesellidir.
10. Maddi kazançlar sonrasında musibet beklentisi içinde olunur. Oysa şimdi maddi kazançlar için musibet korkusundan kurtulmuşsan üzüntü sebebini azaltmışsın demektir. Bazı musibetler, diğer bazı musibetlerin azalmasına hizmet ederler. Bu da bir nimettir. Kendi varlığının haricinde kalan şeyleri kazanmak peşinde koşmayan kişi, kralları köleleştiren güce, acıların kaynağı olan öfke ve şehvete hâkim olur. Hastalıkların en tehlikelisi nefsin hastalıklarıdır. Öfke ve şehvet güçleri fena etkilerini bir kimse üzerinde gösteremiyorsa o kimse kralların hizmetçileri üzerindeki güce benzer bir üstünlük kazanır. En büyük düşmanlarını da yenilgiye uğratmış olur.
(Kaynak: Kindî, Üzüntüden Kurtulma Yolları, MÜ İFAV 1998, Çev. Mustafa Çağrıcı)