Bir röportaj sırasında gazeteci, devrin Başbakan’ı Süleyman Demirel’e soruyor.

“İsmet İnönü ile aranızda bir sıkıntı mı var?”

Demirel yanıt veriyor.

“O arkasına koskoca Kurtuluş Savaşını almış bir kahraman. O Ülkemizin kurucularından ve kurtarıcılarından biri. Ben kimim ki, onunla bir sıkıntım olabilsin…”

* * *

Süleyman Demirel’in ilk başbakanlık yılları…

Demirel ve devrin protokol üyeleri, Ulu Önder’i ziyaret için Anıtkabir’e gidiyorlar.

Protokol gereği, Demirel önde yürüyor.

Bu duruma alışık olmayan, dolayısıyla bu durumdan rahatsız olan Demirel, adımlarını yavaşlatıyor.

Yavaşlatıyor ki; Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı İsmet İnönü, yanına gelsin, birlikte, yan yana yürüsünler.

Bunu fark eden İsmet İnönü, hızla Demirel’e yanaşıyor; “Yürü ve lütfen rahat ol. Sen Başbakansın, ben muhalefet partisi lideri. Protokol kimsenin değerini düşürmez.” diyor ve hızla geri dönüp, yerini alıyor.

* * *

Bir mukayese yapın diye anlattım bunu.

Bir o devrin, o yılların nezaketine ve zarafetine bakın, bir de günümüz siyasetçilerinin nezaket anlayışına…

Günümüz siyasetinde görgüsüzlük, seviyesizlik, pespayelik tavan yaptı.

Giderek azalan devlet adamı sayımız, dibe vurdu.

Son 15 yıldır bunun sıkıntısını yaşıyoruz.

Son 15 yıldır, bir devlet adamında bulunması gereken niteliklerden yoksun; gerek halka, gerek birbirlerine karşı belden aşağı sözlerle hitap eden siyasiler tarafından yönetiliyoruz.

Sağduyulu ve yansız basın sürekli uyarıyor; “Konuşmalarınıza dikkat edin, düzeyi düşürmeyin…” diye sesleniyor bu siyasilere.

Deneyimli kanaat önderleri de her ortamda, her fırsatta bu pespaye durumu dillendiriyor ve uyarıyor; “Konuştuğunuz dil, işgal ettiğiniz makama yakışmıyor. Üslubunuz, demokratik bir ülkeye yakışan üslup değil, kullandığınız Ortadoğu ağzı dil, toplumu geriyor, bölüp, parçalıyor…” diyor.

Dinliyorlar mı?

Dinlemiyorlar…

Dahası durulmuyorlar.

Durulmadıkları gibi azdıkça azıyorlar.

Siyasetçi geçinen beyzadeler, bildiklerini okumaya, (argo diliyle ve dilleriyle) hem ülkenin kurucularına hem de birbirlerine karşı kinlerini kusmaya devam ediyorlar.

Bu mu siyaset?

Böyle mi olmalı hitabet?

Şu hitaplara, birbirlerine karşı şu seslenmelere bir bakın hele…

“O iki ayyaş var ya, o iki ayyaş…

Ananı da al git lan!

Kimsin sen ya, kimsin!…

Sen benim kalibremde değilsin…

Sen kim oluyorsun lan!

Allah’ın MANkafası…

Getirme lan beni oraya…

El kol hareketi yapma bana lan, gelirsem oraya, o kolunu koparır ……..na sokarım…

Alçak!

Sensin alçak!... Vatan haini!

Ha sittir it oğlu it!”

Ve dahası….

* * *

Belden aşağı bu siyaset, Turgut Özal’ın “Siz bunu küçük turguta anlatın…” sözüyle başladı.

Daha önce yok muydu?

Elbette vardı ama bu denli pespaye düzeyde değildi.

Çok daha ölçülüydü.

Bugünün belden aşağı söylemleri kadar rahatsız edici değildi.

Günümüz siyasetçileri, bu işin çivisini çıkardı.

Ben kendi payıma bu siyasetçilerden utanıyor; torunlarım yanımdaysa, bunlar konuşurken televizyonu kapatıyorum.