Kıbrıs Türkünün milli mücadelesinin anlatıldığı bu başlıklı kitap, Emine Sömek hanımefendi tarafından kaleme alınmıştır. Kitapta ağırlıklı olarak eşi, Kıbrıs Türk mücahidi Dr. Selçuk Sömek ve ailesinin anıları anlatılmaktadır.

Türkiye'de 1920'lerde Avrupalı işgalcilere karşı başlatılan milli mücadele gibi, Kıbrıs Türkleri de İngiliz sömürgeciliğine ve Rumların baskılarına ve zulümlerine karşı bir istiklal mücadelesini başlatmışlardı. Lefkoşa'nın genç doktoru Dr. Fazıl Küçük, Rauf Denktaş ve dava arkadaşları bu hareketin öncüsü oldular. Bunlardan birisi de Dr. Selçuk Sömek'tir.

Yazar, bu kitabında eşi Dr. Selçuk Sömek'in anlattıklarından ve yaşadıklarından yola çıkarak, kolay kazanılmamış ve çok bedeller ödenmiş olan bir mücadelenin ibret dolu sahnelerini gözler önüne sermektedir.

Sömek'in anıları geçmişten günümüze Kıbrıs Türk halkının yaşadığı acıları ve peşinden gelen sevinçleri anlatıyor. Bunları yeri geldikçe paylaşmak istiyorum. Ancak bu yazımda özellikle Dr. Sömek'in anlattığı tarihi bir anıya yer vermek istiyorum.

Öncelikle Dr. Sömek'in lise ve akabindeki üniversite hayatına değinmek gerekiyor.

Dr. Sömek, liseyi bitirdiğinde üniversite okumak ve doktor olmak ister. Bu yıllarda Sevr Anlaşmasını imzalamış ve ihtilaf devletlerince paylaşılmış Osmanlı İmparatorluğu'ndan, Atatürk, yepyeni bir Devlet olan Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuştur. Genç Türkiye Cumhuriyeti bir yandan kendi iç düzenini kurmak için mücadele ederken, diğer yandan da yurtdışındaki Türklerle de ilgilenmeye çalışıyordu.

Dr. Sömek 1938 yılında İstanbul Tıp Fakültesine girer. Doktor olup ülkesine ve toplumuna hizmet etmek istiyordu. Ancak, bu yıllar yine savaş, yine yokluk yıllarıydı. II. Dünya Savaşı başlamış, Türkiye de savaşa girmeme siyaseti takip ediyordu. Çünkü savaşın ne büyük yıkım olduğunu en iyi bilen, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü idi. Savaş yıllarında Kıbrıs'tan para gelmesi çok zordu, zaten Kıbrıs'ta da gönderilecek para yoktu. Özetle Dr. Sömek'in çocukluk ve gençlik yılları gibi üniversite ve daha sonraki ihtisas yılları da yokluk ve imkansızlıklar içinde geçti.

1944 yılında İstanbul Tıp Fakültesini bitirir. Çok istediği kadın doğum ihtisasına Ord. Prof. Dr. Tevfik Remzi Kazancıgil'in yardımlarıyla Haseki Hastahanesi'nde başlar. Yukarıda da değinildiği gibi savaş yıllarıdır. Kıbrıs'tan para gelemez. Kıbrıslı olduğu için hastahaneden de maaş alamaz. Hastahanede yatar kalkar. Yemeğini de hastahanede yer.

İşte bu aşamada çok tarihi bir olaya tanıklık eder. Tevfik Remzi hoca ile Dr. Adnan Adıvar - Halide Edip Adıvar çifti çok yakın dostturlar. Çok sık birlikte olmaktadırlar. Adnan Adıvar koroner kalp hastasıdır. Geceleri göğüs ağrıları tuttuğunda ona iğne vurup rahatlatacak bir doktora ihtiyaç vardır. Tevfik Hoca, bu işi Dr. Sömek'in yapabileceğini, onun hastanede yatıp kalkma yerine Adıvarların evinde yatıp kalkmasının, kendisine bir oda tahsis edilmesinin yerinde olacağını söyler. Adıvarlar bunu sevinç ve memnuniyetle karşılarlar. Bu sayede 4 yıl süreyle Adıvarların evinde kalır. Onlardan vatana ve millete hizmet konusunda çok şeyler öğrenmiştir. Aynı zamanda onların sanki evlatları gibidir. Bu sürede birçok ünlü siyasetçi, yazar, sanatçı, üniversite camiasından şahsiyetler ve milli mücadelede görev almış bir çok ünlü şahsiyeti tanıma ve onlarla sohbet etme imkanı bulur. Bazı tarihi olaylara da tanıklık eder. İşte bunlardan birisi Dr. Sömek'in kendi ifadesiyle şöyledir:

"Yıl 1946, İsmet İnönü, beraberinde Belçikalı sosyoloji profesörü ve yanlarında isimlerini hatırlayamadığım birkaç ünlü kişi ile Adıvarların evine ziyarete geldiler. Sohbetin konusu, genç Türkiye Cumhuriyeti'nde çok partili hayata geçişin nasıl olması, nasıl yapılması gerektiği idi. Tartışmanın bir yerinde Belçikalı profesör, ‘Benim önerim başlangıçta yarı demokrasi olması, çünkü ülkenizde okuma yazma oranı çok düşük, tam demokrasi gömleği size bol gelir, okuma yazması olmayan 1 oy, ilkokul mezunu 2 oy, lise mezunu 3 oy, yüksek okul mezunu 5 oy, işçi 1 oy, patron 5 oy hakkına sahip olursa seçim adaletli ve demokrasi daha sağlıklı işler’ tarzında öneri getirip, ileride tam demokrasiye geçiş daha rahat olur demesi üzerine İnönü bu öneriye şiddetle karşı çıkarak, ‘Biz kurtuluş savaşını bu insanlarla omuz omuza savaşarak kazandık ve bu Cumhuriyeti onlarla birlikte kurduk, kusura bakmayın beyler, ben o insanları 2. sınıf yapacak bir sistemi asla kabul etmem’ diyerek, ‘Herkesin eşit olduğu, tam demokrasiye geçeceğiz. Kararım kesindir’ sözü ile tartışmaya son noktayı koydu."

Sanırım bu cümlelere yoruma pek gerek yok.