Kıbrıs "sendikalar platformu" 28 Ocak günü, "Toplumsal varoluş" adıyla bir miting düzenler. Mitinge işçi ve memur sendikaları, muhalefet partileri destek verir. Aslında Kıbrıs yönetimi sessiz kalarak onlar da bir nevi destekler.

Mitingde kullanılan pankartlar, atılan sloganlar ortalığı karıştırır. Pankartlarda Türkiye aleyhtarlığı vardır. "Ankara ne paranı, ne paketini, ne de memurunu istiyoruz", "Kurtarıldık mı Has...tir" gibi çok düşmanca ifadeler, Türkiye'den de "besleme" gibi ağır ifadeler ortalığı germiştir. Neredeyse Türkiye ile Kıbrıs Türk'leri arasında bir soğuk savaş oluşmuştur.

Peki, nedir bu Kıbrıs sorunu? Nasıl ortaya çıktı, neden bu noktaya geldi?

Kıbrıs, Tarih boyunca da tüm milletler ve devletler için çok stratejik bir ada olmuştur.

1570-1878 arasında Osmanlı'nın bir parçası olan ada, 1878-1959 arasında bir İngiliz sömürgesi ve askeri üssüdür.

İngilizlerin 1959 yılında adadan çekilmesiyle "Kıbrıs Cumhuriyeti" kurulur.

Ne yazık ki, Yunanistan'da 1967’de yönetime el koymuş olan Albaylar cuntası Kıbrıs'ın ilhakı(enosis) için darbe yaptırır (15 Temmuz 1974).

Dönemin CHP-MSP hükümeti, Kıbrıs'taki gelişmelere müdahale kararı alır. 20 Temmuz 1974 te "Kıbrıs Barış Harekâtı" yapılır. 1975’te ilan edilen "Kıbrıs Türk Federe Devleti" 1983’te, "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti" (KKTC) olarak ilan edilir.

Ama bu güne kadar Türkiye'den başka, ne Türk kökenli bir ülke, ne bir Arap ülkesi, ne bir Müslüman ülke, ne de bir dost ülke "Kuzey Kıbrıs Türk Devleti"ni tanımaz. Onlar için Kıbrıs devleti tektir ve Kuzey kesimi sorunlu bir bölgedir... Gerek Kıbrıs yönetiminin gerekse Türkiye yönetiminin uyguladığı siyasetler başarısız olmuştur.

O günden bu güne kadar Kıbrıs sorununun çözümü için bir adım yol alınamamıştır. Ne kendine yeten bir ekonomi, ne de kendini siyasal olarak savunabilecek bir Kıbrıs oluşturulamamıştır.

Hem ekonomik, hem siyasal, hem de askeri yönden Türkiye'ye bağlı bir ülke konumunda bırakılmıştır.

Türkiye'deki kumarhanelerin Kıbrıs'a taşınmasıyla Kıbrıs, kumar ve kara paranın dolaştığı bir ada haline getirilmiştir.

Güney'le Kuzey'in refah seviyesi arasında büyük bir uçurum oluşmuştur. Bunda Kıbrıs siyasetçilerinin de, Türkiye siyasetçilerinin de büyük suçu vardır.

M. Ali Birand'ın 2004 yılı içinde Kıbrıs'ta Üniversite öğrencileriyle yaptığı 32.GÜN programında Kıbrıs'lı öğrencilerin, "Bıktık artık Türkiye'den" sözü üzerinde hiç durulmamıştır. Aslında bu söz, Türkiye'nin Kıbrıs politikasına bir uyarıydı.

AB'ye giren Kıbrıs'ın (bize göre Güney Kıbrıs'ın) olanaklarından Kıbrıs'lı Türkler de, özellikle Kıbrıs'lı gençler ve öğrenciler de yararlanmak istemektedir. Bunun için Güney Kıbrıs yönetimiyle ilişki kurmak, Güney Kıbrıs yönetiminden pasaport almak zorunda kalınmaktadır. İşte, çözüme kavuşturulmamış Kıbrıs'taki bu durum Türk gençlerini, genelde Kıbrıs Türk'lerini incitmektedir.

Bu nedenle yapılan miting, bazı sloganlar nedeniyle eleştirilmek yerine daha iyi okunmalıdır. Taşınan pankartlar, atılan sloganlar bizleri ne kadar incitse dahi, "nankörler" anlamına gelecek suçlamalar yerine nedenleri daha iyi görülmeye çalışılmalıdır. Kıbrıs Türk'lerinin, özelde Kıbrıs gençlerinin iç dünyası iyi tercüme edilmelidir.

Peki, ne anlaşılmalıdır bu mitingden? Bu tepkilerin nedenleri neler olabilir?

1974’de doğanlar bugün 37 yaşındalar... 37 yıldır dünyada varlığı kabul edilmeyen, haritada yeri bile olmayan, adeta kimliksiz bir devletin yurttaşı oldular... Bugüne kadar bir nevi vesayet altında yaşadılar...

Oysa ki 2004 yılında Kıbrıs'ın (Güney Kıbrıs'ın) AB'ye girmesiyle Kıbrıslı Türkler de AB vatandaşı oldular.

Bu konuyu, "Kıbrıs Havadis" gazetesinden Erdoğan Özbalıkçı şöyle ifade etmektedir: "Kıbrıs Türk'lerinin tümü AB vatandaşıdır. Dünyanın her yerinde bu bir gerçekliktir. Ancak adanın Kuzey'inin, Türkiye'nin ordusu ve bürokrasisinin kontrolünde olması nedeniyle, uluslararası toplumla, uluslararası hukukla normal bir ilişkiye sahip olmayan bir toplum olarak değerlendirilmektedir."

Kıbrıs'ın AB'ye entegrasyon sürecinde açılan sınır kapıları, Rum tarafının cazibesi, KKTC’deki istikrarsızlık ve KKTC'nin ambargo altında ezilmesi Türkiye'ye olan ilgiyi azaltmıştır. Kıbrıs'lılık ruhu gelişmeye başlamıştır.

Her ne kadar ekonomik nedenleri de olsa, mitingdeki asıl vurgu, Kıbrıs'lıların vesayetten kurtulması ve "Birleşik Kıbrıs" isteğidir.

Kıbrıs "Yeni Düzen" gazetesinden Niyazi Kızılyürek, mitingi daha da açık bir dille şöyle yorumlamıştır: "Söz konusu olan Kıbrıs'lı Türk'lerin toplumsal varoluşuydu. Kendilerini yönetmek, kendi kurumlarına sahip çıkmak istiyorlardı. Mücadele, çizilmiş sınırların içinden çıkmak, Kıbrıs'ın Kuzey'inden taşarak adanın bütününe yayılmak, dünyaya açılmak mücadelesidir."

Elbette bu durum kanını, canını vermiş Türkiye için kabul edilmesi zor bir seçenektir.

Ama bugün tüm dünya, Kıbrıs'ı tek bir devlet olarak tanımaktadır. Tüm yabancı elçilikler Kıbrıs devleti olarak tanınan Güney Kıbrıs'tadır. KKTC'de yalnız ABD, Almanya, Avustralya ve İngiltere'nin birer temsilcilikleri bulunmaktadır.

Unutulmamalıdır ki Kıbrıs Türk'leri, Türkiye toplumundan ayrı ve farklı bir sosyolojik-politik özellikleri olan bir toplumdur.

Bu nedenlerle Türkiye siyasetçilerince, Kıbrıs'taki gelişmelere daha reel bir bakış oluşturulmalı, toplumsal tepkilere de öfkeyle yaklaşılmamalıdır.