Cumhuriyet Tarihimiz boyunca, ülkemizi yönetenlerin, ülkemizin önünü tıkayacak boyutta yaptığı pek çok yanlışı oldu.

Bugün ülkemiz, uzayda koloniler kurma hazırlığı yapan ülkeler arasında yoksa ve bu ülkelere el avuç açar konuma düşmüş / düşürülmüş ise; bunun nedeni; ülkemizi yönettiğini sanan yöneticilerin yaptığı “dört büyük tarihsel hatadır”…

* Yapılan bu hataların ilki ve en önemlisi; eğitimsel ve kültürel olarak çağın çok çok gerisinde yaşayan ve de böyle yaşamak için direnen Türkiye Halkının; henüz hazır olmadığı bir zamanda, “Ülkenin çok partili sisteme geçirilmesidir.”

* İkinci büyük hata; bilimsel, kültürel ve sosyal olarak çağın çok çok gerisinde kalmış Türk Halkına; geç kaldığı çağı yakalatmak ve bu açığı kapattırmak için çalışan ve bu yolda çok büyük mesafe ve başarı kaydetmesine rağmen Köy Enstitülerinin kapatılmasıdır.

* Üçüncü büyük hata; Türkçe Tapınmanın terk edilerek, Arapça Tapınmaya dönülmesi; bu karmaşa içinde anlaşılması güç bir din haline getirilen İslamiyet’in; mantar gibi patlayıp, çoğalan tarikat ve cemaatlerin elinde oyuncak edilerek müminlerin kafalarının karıştırılmasıdır.

* Yapılan dördüncü büyük hata da; ülkenin önünü açan ve açacak olan, o günler için çok büyük bir ağır sanayi yatırımı sayılabilecek Kayseri Uçak Fabrikasının kapatılmasıdır.

* * *

Yapılan bu dört büyük hatanın ilk üçünü, bu köşede çok işledim.

O nedenle bugün sadece dördüncü büyük hatanın üzerinde duracağım.

Genç Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun ilk yıllarında, inanılmaz bir üretim ve sanayi atağı yapmış; “İstikbal göklerdedir” diyen Ulu Önder’imizin emirleri ve gayretleriyle 1926 yılında, Kayseri’de bir uçak fabrikası kurulmuş; 1950 yılına kadar o olanaksızlıklar içinde bu fabrikada, 130 uçak üretilmiştir.

Savaştan yeni çıkmış, küllerinden yeniden doğmuş bir ulus için böyle bir sanayi atağı, böyle bir üretim, tartışmasız çok büyük bir olaydır.

Ulu Önder Büyük Atatürk’ün emirleri ve telkinleri doğrultusunda; yurdun dört bir yanı demir ağlarla örülürken; bu arada birçok da fabrika açılmıştır.

Şöyle bir düşünün;

1940’lı, 50’li yıllar; Türkiye Cumhuriyeti UÇAK üretiyor.

2021 yılındayız; Türkiye Cumhuriyeti değil uçak, değil otomobil, motosiklet bile üretemiyor.

Niye?

Çünkü Atatürk gibi inançlı ve halkını böyle bir gelişmeye ve büyümeye inandıran bir lideri yok; olmadı, olmuyor…

Yaşandı ve görmek isteyen gözlerce görüldü ki; Ulu Önder’in ölümüyle birlikte çok şey ters yüz oldu; hemen her konuda sağlanan yükseliş ivmesi, tersine dönüp, inişe geçti.

Nitekim varlıkları ve üretimleri devam etse; hemen her konuda büyüme ve kalkınmanın lokomotif i olacak kurumlar kapatıldı.

Atatürk’ün “her konuda, her yerde ve her alanda TAM BAĞIMSIZLIK ilkesi” terk edilerek; ABD’nin güdümüne girildi.

ABD’nin, “Siz teknolojik alanı bana bırakın, tarımsal alanda güçlenin. Sizin teknolojik alanlardaki gereksinimlerinizi ben karşılarım…”la özetlenebilecek telkinleriyle MARSHALL YARDIMI denen, sadakasına(!) tenezzül edildi.

Marshall yardımları ve NATO üyeliği, Kayseri Uçak Fabrikasının da sonunu getirdi.

Müttefiklerine göre artık Türkiye'nin uçak üretmesine gerek yoktu.

Kayseri'deki tesisler hava ikmal ve bakım tesislerine dönüştürüldü.

Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan iki kutuplu dünyada, ABD’nin yanında yer aldı.

Askeri malzeme ve araç-gereç konularında, Marshall Sadakasının sağladığı rahatlık içerisinde, uçak üretimiyle ilgilenmekten vazgeçmek durumunda kaldı.

Ve Türkiye’nin uçak üretimine ilişkin tecrübeleri, bir çırpıda heba edildi.

Türkiye’nin rahata alıştırılarak, üretimden uzaklaş(tırıl)ması, Kayseri uçak fabrikasının yaşatılamaması, Türk havacılık tarihine büyük bir kayıp olarak geçti.

* * *

İşte bütün bu gelişmelerin, bu kırılmaların sonucunda, bugün bu durumdayız.

Kurulu alt yapımızın; vizyonsuz, kötü yöneticilerin elinde yok edilmesi; böyle bir alt yapıyı yeniden oluşturabilecek ileri görüşlü önder(ler)e sahip olma şansımızın da çok güç olması nedeniyle bugün bu durumdayız.

Atatürk’ün ölümüyle birlikte, her türlü atılımımız dondu kaldı çünkü. Daha doğrusu donduruldu.

Bunların başında eğitim ve öğretim geliyor.

Üretme inancı geliyor.

Büyüme inancı, kendimize güvenme inancı geliyor.

Günümüzün eğitime ve öğretime direnen; eğitim düzeyi 3, bilemedin 5 öğretim yılı olan seçmen güruhu; hepimizin geleceğini etkiliyor.

Onun için tekrar Ortadoğu bataklığına döndük.

Onun için Katar’ın eline avucuna bakar olduk.

Onun için yerlerde sürünüyoruz.

Bir zamanlar aşı üreten, aşı ihraç eden bir ülkeydik; bir zamanlar ürettiğimiz o aşıları bile dışarıdan alan bir ülke haline düşürüldük.

Kaldı ki o dışarıdan alımı bile beceremiyoruz artık.