Çoğunluğu Akdeniz Bölgesinde çıkan orman yangınlarıyla akciğerlerimiz, içimiz yanmıştı. Arkasından şimdi de Karedeniz Bölgesinde sel olayları içimizi kararttı. Üzüldük, ülkece üzülüyoruz, insan Refik Durbaş’ın bir şiirini anımsıyor; “Ölüm hep bana, bana mı düşer usta? “ Doğal olaylar karşısında ölümler, kayıplar acılar hep bize mi düşüyor?  
Sel, yangın, deprem gibi olayların dünya var olalı beri, var olduğu biliniyor. Bu günkü teknoloji ile doğal afetleri önleme olanağımız yok. Ancak tüm uygar dünya gibi bizimde bilimsel yollarla, kayıpları en aza indirme olanağımız neden olmasın?
Şu önlemleri almıştık kayıplarımız aza indi diyemiyoruz. Aksine doğanın ve bilimin özüne uymayan uygulamalar yüzünden, her doğa olayı karşısında bize acı ve göz yaşı düşüyor.
Rant getirisi gözümüzü bürümüş. Rant, çıkar, kayırmacılık aklımızın ve bilimin önüne geçmiş. 20 yıldır ülkeyi yöneten iktidar mensupları, hiç bir şey olmamış gibi onca kayba ve hasara rağmen pişkin pişkin koltuklarında oturuyorlar. Dr. Erdal Atabek’in deyimi ile “Avrupa da olsa yetkililer istifa eder, japonya da olsa intihar ederlerdi” bizde ise “İpe un serip” gerekçe üretiyorlar.
Sel baskınında, en büyük kaybın olduğu Bozkurt ve Ayancık ilçelerimizde yaşanan olumsuzlukları konunun uzmanı bilim adamı Dr. Ramazan Demirtaş şöyle özetliyor; “Taskınovası yatak genişliği 400 metre. Daraltılan güncel yatak genişliği 15 metre. Suyun tırmanma yüksekliği 7-10 metre sonuç afet. Sonucu aşırı yağışa, tarihte görülmemiş yağış gibi bahanelere bağlamayalım...Suçlu doğrudan 400 m dere yatağını, 15 metreye düşüren, dere yatağını imara açan insanoğlunun ta kendisidir.”
O insanoğlu 20 yıldır kesintisiz ülkeyi yöneten AKP iktidarıdır. Dikkat edilirse dere yatağında 14 katlı binalar ve son yirmi yılın eseri. Zaten 3-4 yıllık köprüler yıkılıyor, binalar yıkılıyor. 30-40 yıllık binalar ayakta. Çünkü onlar sel yatağında değil. Tarihi köprüler ayakta. Akıl ve bilimden ayrılmanın getirdiği sonuç. Bozkurt ve Ayancık ilçelerinde iktidar partilerine %90 üzerinde oy çıkıyor. İktidarın onlara hizmeti ise ortada. 
Mısır’ın İskenderiye kentindeki antik dünyanın kalbi sayılan kütüphanenin giriş kapısında şöyle yazar; “Bilim sizi tanrıların gazabından korur”. Yine cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal “Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir” diyor. Hacı Bektaşi Veli ise “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” derken, yaşadığımız bu olumsuz gerçeklere yanıt veriyorlardı. Yıllar yıllar öncesinden, fakat iktidarlarımız rant uğruna aklı ve bilimi hep dışladılar. Sonuç kaçınılmazdır. 
İnsan ömrü için uzun olan on, elli, yüz yıllar doğanın tarihinde kısa zaman dilimleridir. Yüz yıllar öncesinde sel öyle bir yatak oluşturduysa o er geç yine olacak demektir. Bunun için mühendis olmaya da gerek yok. Dere ıslah edilecekse doğaya kurnazlık olmaz, en az aynı ölçekte bir derinlikle olmalıydı. Aksi sonuçların böyle olacağını herkes bilir ama aklımızca doğaya kurnazlık yapıp çalım atmaya kalkıyoruz. 
Nasıl olsa işin kolayını bulduk. “Biz bu şehre ihanet ettik, bunda benim de payım var” deriz. Aynı yanlışa da devam ederiz. Maden ocaklarında yüzlerce işçimiz tedbirsizlikten can verir. Bahane hazır; “Bu işin fıtratında var” der geçeriz. 
Acaba hala kaç şehrimizde aynı sonuç kaderini bekliyor? Hiç olmazsa bundan ders alıp önlem alıyor muyuz? Elbette hayır. Yarın başka bir il ve ilçemiz için dilerim aynı acıyı yaşamayız. 
Beklenen bir İstanbul depremi var alınan önlemlerin yetersiz olduğunu yetkililer kendileri söylüyor. Fakat bizim derdimiz “İnadına Kanal İstanbul” o masrafı depreme önlem için harcasak, “olmaz önlem almanın rantı yok, Kanal istanbul’da rant var”
Türkiye böylesi doğal afetlerle boğuşuyor. Somali, Mogadişu’ya 30 milyon dolar hibe adı altında yandaşların gemileri rahat yük taşısın diye liman inşa ediyoruz. 
Doğal afetlerin oluşumunu önleme olanağımız yok, fakat kayıpları en aza indirmenin aklı ve bilimi kullanarak çaresi var. Konuyu yüreğinde duyan ilgilisi varsa. Acı ve ızdırapın bu kadarı kaderimiz değildir.