Dün bu köşede; (bugünkü yazıma ön giriş olması açısından) Rıza Zelyurt’un 2011 yılında, (yukarıdaki başlıkla) kaleme aldığı yazısına yer verdim..

Rıza Zelyurt anılan yazısında; İslam ülkeleriyle, Batılı uygar ülkeleri kıyaslıyor;

“… Ayaklarının altında bir petrol denizi olmasına karşın; Libya’dan, Pakistan’a kadar üretmeden tüketen hemen her İslam Toplumunda, bitmek tükenmek bilmeyen bir kavga, kan, gözyaşı, yoksulluk, cehalet… var.

… …

Oysa Batılı Ülkelerin ayaklarının altındaki kuru toprağa karşın; bu ülkelerin tamamına yakınında insanca bir yaşam var.

Çünkü tükettiklerinin üzerinde üretim yapan düzenleri, düzenekleri var. Bilimsel ve akılcıl eğitim sistemleri var… İşte bu sistemleri sayesinde uygar, huzurlu ve mutlular…”

Diyor, Rıza Zelyurt.

Sonra da çarpıcı bir soru soruyor.

Bir petrol denizinin üzerinde oturmalarına karşın İslam ülkeleri sefilleri oynarken; kıraç topraklar üzerinde yaşayan Batılılar neden bu durumda?

Sorduğu bu soruyu da; Osmanlıdan örnek vererek, kendisi yanıtlıyor.

“Yıl 1548...

Başta Muhteşem Süleyman var.

Muhteşem Süleyman; Avrupa’yı korkutmuş ama kendi devleti için için kaynıyor. Anadolu’da yaşayanlar bir yana; İstanbul’da yaşayan insanlar bile huzursuz.

Muhteşem Süleyman topluyor âlimlerini soruyor:

-Efendiler; bu kargaşanın sebebi nedir?

Huzurdaki mollalar, kadılar, kadı askerler, beylerbeyleri, vezirler ve veziriazam bir cevap(!) buluyorlar:

-Hünkârımız, bu sıkıntının sebebi; medreselerde okutulan tıp, matematik, coğrafya gibi akılcı ilimlerdir. Bunları kaldırıp, yerine din dersleri korsak; millet yaramazlıktan vazgeçer.

Bu kararla, Osmanlı medreselerinden, akıl kovuluyor. Bilimsel araştırmalara da son veriliyor.

Bunun yerine fıkıh, hadis, kelam gibi Kuran dersleri konuluyor.”

(Bu düşünce ve eylem biçimi ne kadar da bildik geliyor insana; değil mi?)

* * *

Oysa aynı yıllarda, benzeri sıkıntıları yaşayan Batı Dünyası, bunun tam tersini yapıyor.

Başta okulları olmak üzere, hemen her alanda; AKLI ÖN PLANA ÇIKARARAK, BİLİMSEL ÇALIŞMALARA AĞIRLIK VERİYOR. DİNLE, DEVLET İŞLERİNİ AYIRIYOR.

O günden beri Batı Dünyası, her konuda büyük aşama kaydederken; İslam Dünyası, yerlerde sürünmeye ve birbirini yemeye devam ediyor.

Ya Türkiye?

Kurucusu ve kurtarıcısı olan Ulu Önder’iyle (uçak üretecek kadar) büyük bir çıkış yakalayan Türkiye; Ulu Önder’inin erken vefatı sonrası; O’nun yerini alan, ancak O’nun yarıçapında bile olmayan yönetici ve siyasetçiler yönetiminde ivme kaybetmeye devam ediyor.

Neden?

Çünkü Atatürk’ten sonra gelen yöneticilerin tümü (özellikle günümüz siyasetçileri) ‘aklı ve bilimi değil; dinin, ‘uyuşturan’ yönünü öne çıkarıp’, bu yönünü kullandılar, kullanmaya da devam ediyorlar.

Yıl 2020…

Batılı ülkeler, uzayda cirit atarken; Türkiye, o günden bu yana dindaşı diğer ülkeler gibi ‘aklı ve bilimi’ itelemeye, ötelemeye, görmezden, bilmezden gelmeye devam ediyor.

Örnek mi?

İşte (hem de yakın zamandan) bir örnek.

Geçen yıl değişen sınav sisteminin ardından; aileler, akademik eğitim için çocuklarını gönderecek Anadolu Lisesi bulamazken; Milli(!) Eğitim Bakanlığı, öğrencisiz, boş sıralarla eğitim(!) yapan onlarca imam hatip lisesine yenilerini katmak için yatırımlarını artırıyor.

162 adet yeni İmam Hatip Lisesini, 2021 yılından önce devreye sokmayı planlıyor.

Yani?

Yani, İmam Hatip Liseleri için 460 milyon TL ayrılırken; Fen Liseleri için 30 milyon TL ayrılıyor.

* * *

Bu yanlıştan bir önce dönmek durumundayız.

Acımasız sömürgeci ülkelere karşı topraklarımızı ve de dinimizi korumak için AKLA ve BİLİME önem vermek durumundayız.

Atatürk’ün ölümüyle birlikte; “din” diye diye; aklı ve bilimi dışladık; hemen her konuda Batı’ya el avuç açar hale geldik / getirildik.

Kurda kuşa yem olmamak için, aklımızı başımıza devşirmek; yeniden akla ve bilime sarılmak; TÜKETİĞİMİZİN ÜZERİNDE ÜRETMEYE çaba göstermek zorundayız.

Abartmanın anlamı yok; yeter sayıda imamımız da var, din adamımız da…

Bakın altını kalın çizgilerle çizerek yineliyorum.

TOPRAKLARIMIZI, DİNİMİZİ ve İNSANIMIZI KORUYUP, KOLLAMAK İÇİN;

* İmamlara değil; öğretmenlere,

* Din adamlarına değil; bilim adamlarına,

* Dinsel eğitime değil; bilimsel ve felsefik eğitime

* Tebliğcilere değil; araştırmacılara ve onların bilimsel araştırmalarına

* Hurafelere değil; ülke insanını uygarlığa taşıyacak düşüncelere

* Ümmetçiliğe değil; halkçılığa,

* Köleye ya da köleliğe değil; özgür bireylere, özgür düşüncelere

* Kuvvetler birliğine değil; kuvvetler ayrılığına,

* Karanlığa değil; aydınlığa,

* Arap hayranı devşirme yöneticilere değil; Öz be öz Türk yöneticilere,

* Batıya el avuç açarak yaşamaya değil; kendi gereksinimlerimizi kendimiz üreterek karşılamaya,

* Donkişotluğa ya da donkişotça davranışlara değil; “Önce vatanım / vatandaşım…” demeye;

GE – REK – Sİ – Nİ – Mİ - MİZ VAR.

Komşularımızla iyi geçinmek; komşularımızla sorunlarımızı çözmek için silaha davranmadan önce politik yolları sonuna dek zorlamayı öğrenmek zorundayız.

Mecburuz buna…

Nokta.