7 Haziran seçiminde, iktidar partisi AKP beklediği sonucu bulamamış, siyasete aşırı müdahil olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Kasım için seçim kararı vermiş idi.
İşte o güne 11 gün kaldı. Yani 11 gün sonra 1 Kasım günü, Türkiye geleceğini oylamış olacak.
Ancak 7 Haziran seçiminden bugüne yaşanan felaketler, her gün gelen şehit cenazeleri, katliamlar, özellikle de 10 Ekim 2015 günü yaşanan "Ankara Katliamı", yani "Kanlı Cumartesi" toplumu büyük ölçüde sarsmış, seçim heyecanını yok etmiştir.
Ve de şimdiden, seçim sonuçlarına güven büyük ölçüde sarsılmıştır.
***
Öncelikle bilinmelidir ki:
-Demokrasi kültürünün gelişmediği ve yaşam biçimine dönüşmediği toplumlarda, tek parti çoğunluğuna dayalı yönetim, güç otoritesine dönüşmekte ve bir saltanat görüntüsü almaktadır. Diğer bir ifadeyle diktatoryal bir konum kazanmaktadır.
-Nitekim bugün egemen olan tek parti, yani AKP güç sarhoşu olmuştur.
-13 yılda hızlı bir kadrolaşma yapılmış, toplumsal itirazlar reddedilmiştir.
-Devlet olanakları birer rant kapısı olmuştur.
-Yargıya güven kalmamıştır.
-Bürokrasiye güven kalmamıştır.
-Eğitim sistemine güven kalmamıştır.
-Ve toplumsal güven büyük ölçüde sarsılmıştır.
-Adeta devlet, güvenlik sağlayan bir sistem olmaktan çıkmış, güvensizliği sağlayan bir görünüm almıştır.
-Siyasete kışkırtıcı ve hakaretlerin yapıldığı bir dil hakim olmuş, meclisin itibarı kalmamıştır.
-Ülkede fiili bir başkanlık sistemi uygulanır; komşularımızla sorunsuz komşuluk, sorunlu komşuluğa dönüşür olmuştur.
***
-Muhalefet ise 13 yıldır güç kaybetmenin, seçim kaybetmenin şokunu yaşamış, muhalefet etme yeteneğini kaybetmiştir.
-Bu ruh haliyle herşeye itiraz, herşeyi reddetmek muhalefet yapmak sanılmıştır.
-Her konu, özellikle milli sorunlar bile iç politik hesaplara dönüşmüş, milli bir politika oluşturulamamıştır. Suriye sorununda, Kürt sorununda olduğu gibi...
-İktidarın doğru dediğine muhalefet karşı koymuş, muhalefetin doğru dediğine iktidar karşı koymuştur.
-Siyaset, inanç ve etnik kimliklere mahkûm edilmiştir.
-Ve de hiçbir seçim sonucu, gerçek demokratik bir sonuç yaratamamıştır.
Yani şu anda Türkiye'nin durumu budur.
***
Ve de öyle ki:
-Felaketlerin bile bir hafta gündemde kaldığı...
-Toplumsal katliamların rutin bir hal aldığı...
-Katliamların bile siyasal ve toplumsal bir dayanışma sağlayamadığı...
-Ve de katliamların yalnız insan vücudunu değil, siyaseti, basını ve genelde tüm toplumu parçaladığı, yani bir ölçüde amacına ulaştığı siyasal ve sosyal bir iklim yaşanır olmuştur.
Tüm bu olgulara karşın 7 Haziran seçiminde seçmen iradesi, iktidar partisi AKP'ye dur demiş, muhalefet partilerine iktidar olma ya da iktidara ortak olma kapısını açmıştır.
Ne yazık ki, iktidarı vermek istemeyen bir siyaset ile iktidara ortak olmaktan korkan muhalefet bir koalisyon kuramamış ve 1 Kasım için seçim kararı verilmiştir.
***
Ve 11 gün sonra bir seçim olacaktır.
Ancak ülkemizde yaşanan ve de yaşanmış olan tüm bu gelişmeler, 1 Kasım seçimine seçim olmanın ötesinde bir sorumluluk yüklemiştir.
Yani 1 Kasım, toplumsal ve siyasal bir barışın önünü mü açacaktır, yoksa toplumsal ve siyasal bir kaosun önünü mü?
İşte seçmen bugün, etnik ve inanç kimliklerin oluşturduğu duygularıyla değil, ülkenin bu durumunu görerek, bir sorumluluk duyarak siyasi kararını vermekle karşı karşıyadır.
Eğer siyasi irade, verasetle intikal (!) etmiyor ise:
Bugünkü koşullarda, en azından sol ve sağ dengeli bir meclisin oluşması...
Ve de özellikle geniş tabanlı bir iktidar, bugün için acil ihtiyaç olmuştur.
İşte bu nedenlerle diyebiliriz ki, 1 Kasım seçimleri Türkiye'nin gelecek siyasi haritasını belirler olacaktır.
Ve de 1 Kasım seçimleri, belki de Türkiye için yeni bir milat olacaktır.