Türkçeye Fransızcadan geçen karikatür sözcüğü, İtalyanca yüklemek veya sorumlu tutmak anlamına gelen caricare- sözcüğünden türemiştir.
Karikatür, ele aldığı konuları komik ve iğneleyici olması için abartan ve çarpıtan bir resim türüdür. Karikatür anlam yüklenmiş resim anlamına gelir.
Basında karikatürler sosyal ve siyasi eleştiri yapmak için sıklıkla kullanılır.
Dün Mobil’ci arkadaşım Güven Erdoğan’la beraber Caddebostan Kültür Merkezinde 32.ncisi yapılan Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışmasına katılan ve ödül alan karikatür sergisine gittik.
Karikatür, anlaşılması çok zor bir çizgili resim sanatıdır. Anlatılmak istenenleri anlamak için o sanatçının donanımına yakın bir kültürel donanımda olmanız gerekir. Yanınızda donanımlı bir ahbabınız yoksa doğru bir anlama ulaşamaz, acabalar içinde bocalarsınız. Biz iki kişi beyin jimnastiği yaparak karikatürlerde anlatılmak istenenleri anlamaya çalıştık.
Bu arada, Mollalar tarafından ortaçağ zihniyetiyle yönetilen komşumuz İran’da karikatür sanatının muhteşem yansımalarını gördük. Sergide ödül alan, dereceye giren karikatürlerin pek çoğu İran’lı sanatçılara aitti.
Dünya edebiyatına Ömer Hayyam’ı, Hafız’ı, Şeyh Sadi’yi armağan eden ünlü Fars edebiyatı bugün eleştirel karikatür sanatıyla varolmaya çalışıyor.
Birinciliği alan karikatürde, bir adamın üstü başı yırtık kişiler tarafından ayakkabı bağcıkları ateşe veriliyor. Bu karikatürde Arnavut sanatçı Agim Sulaj, sosyal adaletsizliğin terörizmi proveke ettiğini anlatıyor.
İkinci olan Yumruk adlı karikatürde, sağ eli yumruk gibi sıkılan ve işaret parmağı ve başparmağı arasına başını koymuş zavallı bir adam görülüyor. İran’lı sanatçı Mohsen Nouri Najafi, yumak haline gelerek kendi içine kapanmış insan figürünün, sadece iç dünyasını yansıttığını söylüyor.
Üçüncü karikatürde, İran’lı sanatçı Jalal Pirmarzabat, su akması gereken lavabodaki çöl görüntüsü çizimiyle küresel ısınmaya ve doğal kaynakların tükenmesine dikkat çekiyor.
Demokrasilerin gücünü oluşturan ifade özgürlüğünün, bilgi ve fikirlerin etkin biçimde paylaşıldığı ortamlarda gelişeceğine inanıyorum.
İran’lı karikatüristlerin eleştirel ve başkaldıran çizgilerinden çok etkilendim.
Bostan ve Gülistan adlı eserleriyle dünya edebiyatına iki şaheser kazandıran Şiraz’lı Şeyh Sadi için özel bir “Şiir ve Müzik” gecesi düzenlemiş ve gecenin açılışını Sadi için yazdığım şu dörtlükle yapmıştım.
Ayağa kalkın İran’lı bir dâhi geliyor,
Felsefeden, hikmetten nasihatler veriyor,
Ellerinde Bostan ve Gülistan Acem Sultanı,
Çağlara sığmayan Şiraz’lı Sadi geliyor…(Mehmet Özata)
Adaletiyle meşhur İran’lı hükümdar Nuşirevan’ın çok yavaş konuştuğu için tenkit edilen bilge veziri Büzürcmihr,“Ne söyleyeyim? diye düşünmek, niçin söyledim diye hayıflanmaktan iyidir!” diyerek, kendini şöyle savunuyor.
Deneyimli, yaşlı, yetişkin insan, / Düşünmeli sözüne başlamadan,
Sen de, düşünmeden söze girişme, / Zararı yok geç olsun iyi söyle…
İyi düşün sonra çıkar sesini, / Azarlamasınlar, “kes” diye seni.
İnsan, niçin daha üstün hayvandan, / Çünkü insan konuşuyor da ondan…
24 Kasım Öğretmenler günü için yazdığım aşağıdaki dörtlüğü bütün öğretmen camiasına armağan ediyorum.
Cahiliye çağından öğretmenle uyandık,
Hayatı sorguladık, varoluşu kavradık,
“Eğitim Şart” diyerek, cehaletle savaştık,
Gençleri yetiştirdik geleceğe uzandık…(Mehmet Özata)
25 Kasım 2015