Köy yerinde bir ikindi vakti.

Ve Anadolu köylerine özgü bir sessizlik, çıt yok.

Herkes, her şey susmuş; sessizlik konuşuyor.

İlahi bir güç durdurmuş zamanı ve sesleri sanki.

O sessizlikte bir damlama sesi.

"Şıp...Şıp!."

Alt mahallenin, bir türlü onarılamayan çeşmesinin musluğundan gelen ses bu.

Tam bu sırada yan arsaya bir karga konuyor.

Tedirgin ama ürkek değil.

"Gakk!" diye bir ses çıkıyor kargadan.

Etrafı kolaçan ediyor, sağa sola bakıyor, yere pisliyor.

Sonra da kanatlanıp, uçup gidiyor.

… …

Gece yarısı bir domuz giriyor alt mahalledeki o arsaya.

Karganın pislediği yeri koklayıp, eşeliyor..

Domuz eşeledikçe, toprağın üstündekiler alta iniyor, alttakiler üste çıkıyor..

Aylar sonra da bir fidan bitiyor orada.

Tam karganın pislediği yerde.

Yavaş yavaş büyüyor fidan.

Dal oluyor, yaprak oluyor ve ağaç oluyor.

Bir incir ağacı.

Önce karıncalar sarıyor incir ağacını.

Sonra sinekler, sonra börtü böcekler.

En son da kuşlar.

Böcekler, ağacın filizlerini, meyvelerini yiyor; kuşlar da böcekleri…

Alakargalar da incirleri yiyor.

Hayvanlar âlemi, o ağacın çevresinde bir dünya kuruyorlar kendilerine adeta.

Karganın pisliğiyle harcı karılan, domuzun eşelemesiyle temeli atılan bir dünya.

… …

Alt mahalledeki o arsada yaşam böyle sürüp giderken, bir insan çıkıyor ortaya.

Arsayı satın alıyor.

Arsayı satın alır almaz ilk işi; arsanın dört bir yanını taş duvarlarla çevirmek oluyor..

Sonra da duvarların üstünü tel örgülerle sardırıyor..

Böylece domuzlar gelmez oluyor.

Arsa sahibi, arsasını şöyle bir kolaçan ediyor; bakıyor ki; börtü böcek var arsasında.

Arsasının dört bir tarafını ilaçlayıp, zehre boğuyor.

Sinekler, böcekler öldüğü gibi karıncalar, solucanlar da ölüyor tek tek….

Ardından da onları yiyen kuşlar ölüyor

Sadece bir ağaç kalıyor ayakta.

Hayvan mezarlığında bir incir ağacı.

Ve tek başına.

Sonunda onu da kesiyor adam.

Derken, oradaki tüm yaşamı bitiriyor

Yani?

Yani bir çuval inciri berbat ediyor.

* *

İnsan denilen bu türün bilimsel adı, Homo Sapiens.

Ne demek “Homo Sapiens.”?

“Düşündüğünün üstüne(de) düşünebilen insan” demek.

Şimdi enikonu düşünün ve kendinize şu soruları sorsun.

“Çevreye ve doğaya, ‘karga boku’ kadar bir katkım var mı?

Ya da çevremdeki, kentimdeki, ülkemdeki insanların, çevreye, doğaya, ülkeye ‘karga boku’ kadar yararı ve katkısı oluyor mu?

Oluyorsa, niye bu durumdayız?”

* * *

Yukarıdaki alaysımalı (ironik) yazı bir alıntı. (Sosyal medyada elden ele dolaşa dolaşa yıpranıp bozulmuş bu yazıyı, akıcı hale getirmek için özünü bozmadan yazı üzerinde biraz oynadım…)

Şimdi siz; “Köşene taşıyacak kadar ne buldun bu yazıda?” diyebilirsiniz.

Şunu buldum.

Yazının son üç tümcesi hoşuma gitti.

Zaten alaysımalı (ironik) yazının özü de bu son üç tümce.

Ne diyor bu son üç tümcede?

“Çevreye ve doğaya, ‘karga boku’ kadar bir katkın var mı ya da oluyor mu? Sizin varsa, çevrenizdeki, kentinizdeki, ülkenizdeki insanların var mı, ya da oluyor mu? Varsa ya da oluyorsa, niye bu durumdayız?”

İlk soruya yanıt vermeyi doğru bulmuyorum.

İkinci soruya gelince; evet; ne yazık ki bu ülkede;‘karga boku kadar’ yararı olmadığı gibi (bu ülkeye, bu coğrafyaya, çevreye ve doğaya) zararı olan, büyük bir kitle var. Bu kitle, bırakın katkıyı, varlıklarıyla (makarna/kömür karşılığı kullandıkları oylarıyla) bu ülkeye ve bu coğrafyaya çok büyük zarar veriyorlar.

O nedenle bu durumdayız, o nedenle iki yakamız bir araya gelmiyor. O nedenle yerlerde sürünüyoruz.

Ancak hemen belirtelim; bu tespitimiz, bu kitleyi suçladığımız, karaladığımız, dışladığımız anlamına da gelmesin.

Onlar bizim insanlarımız.

Onlar bu durumdaysa, bu konudaki en büyük suçlu, onları eğitmesini beceremeyen gelmiş geçmiş iktidarların tümüdür.