Tam 15 yıl öncesinin kışını anlatan bir yazı… 31.01.2000
Sanırım 14 senedir Çorum'a böyle kar yağmamıştı. Senelerdir, çatılarda bir karış yüksekliğindeki karın özlemini çekiyorduk. Karın bambaşka bir beyazlığı vardır beyaz ise temizliğin simgesidir.
Kardan önce birkaç defa rahmet olan yağmur yağdı. Sonra da kışın yakışığı, toprağın gübresi, bereket kabul ettiğimiz kar, Ramazan Bayramının ikinci gününden itibaren 18.1.2000 pazar günü sabahın seherinde ince, ince yağmaya başladı ve uzun müddet devam etti. Kar ertesi günlerde de yağdı ve 30 - 40 cm'yi buldu.
Bu karla birlikte mahsulümüz, meyvelerimiz, yer altı ve üstü sularımız bahar ve yaz aylarında bol olacak inşallah.
Karla birlikte hava da birden değişti, temizlendi ciğerlerimiz rahatladı, Büyük Park’ın manzarası şahane. Dağlar bembeyaz, bu da yeşil kadar güzel. Hele yeşil ve beyaz bir olunca. Kar yağınca hemen hemen herkes sevinir çocukların sevinci de bir başka. Okullar da tatil olunca kaymaklı kadayıf.
Sizi 1945-1950 yıllarına götüreceğim, o zamanlar kışlar hep böyle bol karlı olurdu. Ağabeylerimiz 2 metreye yakın yükseklikte kardan adamlar yaparlardı. Kimse dokunmaz günlerce kalırdı.
Mahallede uygun yerlere akşam su döker sabaha buz olmasını sağlar ve üzerinde kayardık. Mahallede benimki dahil 3 tane kızak vardı. Onları sıra ile bir kısmımız çeker, bir ikimiz de binerdik. Yere yatar kalıbımızı çıkartırdık. Tabii günde birkaç defa da kartopu oynardık.
Geceleri akrabalara komşulara gidilirdi. Bu gidişlerde Çorum'a özel hamur böreği yapılır, tel tel çekilirdi. Bu börek su böreğinden, tel tel ise pişmaniyeden lezzetli olurdu.
Abası kalın, yakacağı yiyeceği bol olanlar için karın, kışın keyfine diyecek yok, ama fakirin işi zor. Kalorifersiz evlerde camlar buz tutardı. Buna, ‘camlar servi tuttu’ denirdi.
Çorum'da 1970'e kadar kaloriferli ev yok denecek kadar azdı. Ayakkabılar akşamdan sobanın yanına gazete üzerine konur, böylece sıcak giyilmesi temin edilirdi. Ben okula talebelerin birer ikişer odun götürdüğünü hatırlıyorum.
Çorum'da yine kalorifersiz binlerce ev var. Çoğunun da belki yakacağı yok. Yakacağı olmayanlara yakacak, balkona gelen kuşlara yiyecek, ev artığı buğday, arpa veren kaç aile var.
Ben diyorum ki herkes evini normal veya 1-2 derece eksik ısıtsa. Sırtına bir hırka alsa, pencereleri açmadan otursalar yakıtta % 15 tasarruf olur. Hava temizliği olur dışarı çıkılınca da ikide bir hasta olunmaz.
Çorum'da tahminen otuz bin hane var ve hane başı 300 kg. Az kömür yansa 9.000 ton kömür eder, bu da fakirlere dağıtılabilir. Yalandan ‘Allah odsuz ocaksızlara yardım etsin’ demekle vebalden kurtulunmaz, bunu gerçekleştirmek lazım. Her apartman daire sayısına göre 1-2 ton veya daha çok kömür dağıtsa…
Bunu yöneticilerimiz isterse elini vicdanına korsa hemen yapabilir. Ama para kıymetli, vermek herkese nasip olmaz. Pamuk ellerin cebe girmesi kolay değil. ‘Rabbena rabbena - hep bana hep bana’ dememeliyiz.
Tabii kışın olumsuzlukları sadece bunlardan ibaret değil. Köy yollarının kapanması, buzdan kayan arabalar, hastalar, yola gitmek mecburiyetinde olan otobüsler, onların sürücüleri. Erzurum'dan, Kars'tan, Muş'tan kalkan İstanbul’a giden insanların, onları götüren şoförlerin mesuliyeti hem çok büyük, hem de çok zor.
Bir gün Nasrettin Hoca arkadaşlarıyla oduna gider. Hanımı da hamama gider. Hava çok soğuk, Hoca odunları yükler kenara geçer, şöyle bir hoş olur uyumak ister, arkadaşları bakarlar ki hoca donmak üzere, alıp götürürler. Ahırda fışkıya (at gübresine) gömerler. Hoca kendisine gelmeye başlayınca hamama, hanımına haber gönderirler. Yenge, ‘Ne donmasıymış? Ben burda sıcaktan bayılıyorum’ der.
Kıssadan hisse, soğuktan evinde titreyenlere, sıcaktan kapı, pencere açanlara, evde bluzla gezenlere selam olsun.
Gelecek pazartesi sizlere hamur böreğinin ve tel-tel'in yapılışını anlatmaya çalışacağım. Bunları okuyup heveslenip yapanlar olur da gençler de öğrenir. Böylece eski bir adet te unutulmamış olur.
Saygı ve sevgilerimle.