“Asrı gurbet harap etmiş köyümü
Bülbül gitmiş baykuş konmuş gel hele
Ben ağayım ben paşayım diyenler
Kapıları kitlemişler gel hele

Gel hele de kömür gözlüm gel hele
Gel hele de dudu dillim gel hele

Bir ev burada, bir ev karşıda kalmış
Sorun hele bizim komşular n'olmuş
Kırk senelik ağaç kurumuş kalmış
Bizim köye benzemiyor gel hele “
(…)
Sivas/Divriği-Ali Kızıltuğ

Geniş bahçeli, iki üç katlı evler kendi kaderlerine terk edilmiş. Çok değil kırk elli yıl öncesinde sokaktan geçenler imrenerek bakardı. Konukları eksik olmazdı. Sadece eş dost, komşu değil; hiç tanımadıkları insanlar, kapılarını çalardı. Tanrı misafiri olarak gelenler; sabah erkenden kalkıp yollarına devam ederdi.
O evlerde yaşamış bir komşuya anlattıklarını yazmayı önerdim. Herkes bir şeylerden korkar olmuş. Bırakın sohbeti konuyla ilgili bilgi vermez oldu. Oysa ne kadar güzelmiş o yıllar… Komşular kışlık yiyeceklerini, pekmezlerini, turşularını birlikte hazırlarmış. Maddi durumu yeterli olmayan komşuların bütün ihtiyaçları karşılanırmış. Maddi durumu iyi olanlar, mahalleye içme suyu getirip çeşme yaptırırmış. Evlerinin bahçesine (avlusuna) yapılan çeşmenin adı iç çeşme, sokağa yapılan çeşmeye dış çeşme denirmiş.
O evler terk edildi. Kimi yakıldı; kimi yıkıldı. Onların yerini apartmanlar aldı. Bir kısmı ayakta durmaya çalışıyor. Evlerin iç kısımlarında gözden kaçan detaylar var. Binlerce yılın birikimleri sonucunda birçok güzellikler oluşmuş. Görebildiğim ayrıntıları fotoğraflamaya çalıştım.
O evleri, içlerindeki ayrıntıları belgelemek gerekir. Oralarda yaşayan insanları, onların anılarını yeniden değerlendirebilirsek; bizler, gelecek kuşaklar kazançlı çıkar.
Deprem olur, insanlar diri diri toprağa gömülür. Aşırı yağışlar olur evleri su basar. Uygun olmayan yerlere yapılan evleri akan sular alıp götürür. Benzer sıkıntıların olmadığı günlerde yaşadığımız evler yarı açık ceza evi gibidir.
İnanmak istemeyenler yıkılmakta olan evlere farklı bir gözle baksınlar.