Fıkraların çoğunda insanların kandırılması mizahi bir dille, güldürücü ve komik bir hale getirilerek anlatılır.
Çoğu insanlar için de hayat bir kandırmacadır. Bu insanlar birilerini kandırdıklarında bu onlar için büyük bir başarıdır. Halbuki başkalarını kandırdıklarını sananlar aslında hep kendilerini kandırmışlardır.
Hırsız müteahhit, rüşvetçi memur, kazıkçı esnaf bir müddet saman alevi gibi parlasalar da sonunda sönüp gideceklerdir.
Haramın binası olmaz. Bunun tam tersi bazıları da haramsız mal çok olmaz zannettikleri için bu yollara girerler. Halbuki bu tamamen yanlış bir düşüncedir.
Ölçüde tartıda yanlış yapmayınca, fakiri fukarayı gözetince, işçinin hakkını verince bu işin tadına doyulmaz. Bir de zekât hesabı tutuyor ve onu hakkıyla ödüyorsan huzuru Allah’tan bulursun ve bu da işin kaymaklı kadayıfı olur. Bu işin manevi boyutudur. İnsanlar dürüst olurlarsa kazançlarının bereketi artar. Rızıkları fazlalaşır. İşte haramla, çalıp çırpmayla mallarının artacağını sananlar bunları bilmiyorlar.
Hayatı kandırmaca sananların karşısında ok gibi doğru, başkalarının en ufak hakkına el uzatmayan, kendisi kadar başkalarını da düşünen bir sürü insanlar vardır.
Eskiden ne adamlar, ne saliha hanımlar vardı. Bunlardan biri de Şakire Teyze diye hitap ettiğimiz yaşlıca bir kadındı. Kocasını ve tek bir oğlunu da genç yaşta kaybetmişti. Akraba ve komşularının yardımlarıyla geçinip giderdi. Komşuları sahurda ona 3 mayalı (bazlama) getirirse birini kendisi alır diğer ikisini de başkalarına verirdi. Ara da bul şimdi böyle insanları.
Eczacı kalfası emeklisi (emekli memur) Ümit Yılmazer Osman Kadife’nin işlettiği Albayrak Otoparkının müdavimlerindendir. Teravihten sonra orada sohbet ederler. Ümit Bey gelince Osman Kadife alkışlar ve “gecenin yıldızı geldi” diye, kendisini takdim eder.
Ümit Bey çok güzel fıkra anlattığı gibi başından geçen olayları da çok güzel mizahi bir dille anlatır. Bir nevi fıkralaştırır.
Yukarda yazdığım kandırmacalarla ilgili ben bir şeyler yazayım diye düşünürken, bizim gecenin yıldızı yine bir doktoru aldatmaya çalışan bir açıkgözün fıkrasıyla çıkageldi.
(1940’lı yıllarda ve 1950’li yılların başında çoğu Kaza’ larda daha eczane yok. Doktorlar hem teşhis koyuyor hem de havanda döverek ilaç yapıyorlar. Kıymetli doktor Rifat Patır Ağabey de Mardin’in ilçesi Savur’da bu durumda 5 sene çalıştı. Rahmetlik Türkan Ablam (Rifat Ağabeyin eşi) hayatı boyunca onun en büyük yardımcısı oldu. Orada da ilaç yapmada kendisine yardımcı olduğunu biliyorum. Asaletin, Hanımlığın temsilcisi ablamı rahmetle anıyor, mezarı gül bahçesidir inşallah diyorum. Rifat Ağabey çok tecrübeli, zeki ve çok çalışkandır. Müthiş bir adam, tecrübeli bir doktordur. Allah kendisine hayırlı uzun ömürler versin.)
Gelelim fıkramıza; 1940-1950 li yıllarda yine eczanenin olmadığı bir ilçede bir doktor varmış. Bu doktor da o dönemin şartlarında hastaları hem muayene ediyor hem de ilaç yapıp veriyormuş. İyi bir doktor, dürüst bir insanmış. Yalancılara ve kandırılmaya hiç tahammülü olmayan bir doktor.
Bu doktor levhasının yanına bir yazı yazdırıyor. “Dizlerin fersizliğine, bel ağrılarına, ağzının tadı olmayanlara kesin çözüm. Eğer 15-20 günde tedavi olamazsanız paranızın tamamı iade edilir” diye.
Doktorun muayenehanesi dolup taşıyormuş. Hemen hemen herkes te doktorun verdiği ilaçlarla ya tam iyileşiyor ya da az çok faydasını görüyormuş. Tabii bu arada bazı gözü açıklar da çıkıyormuş. Binde bir de olsa doktor bey bunları hiç affetmiyormuş.
Yine bunlardan biri, “doktora muayene olayım, sonra da ben iyi olmadım diyerek paramı geri alayım” diye düşünmüş. Doktoruna muayenesine gitmiş ve “ Doktor Bey benim hiç ağzımın tadı yok” demiş. Doktor da gerekli muayeneyi yapmış ve ilaçlarını vermiş.
Bizimki 20 gün sonra tekrar doktorun karşısında, “doktor bey ben şifa bulamadım.” Doktor bakıyor adam iyi, her halinden belli, ama doktora yutturmaya çalışıyor.
Doktor böyle yutturmaya kalkanlara, “ben sana bir şey yutturayım da beni unutma” diye, hazırlıklıdır. Doktor, “bekle” der ve içeri girer. Biraz sonra elinde bir kibrit kutusuyla çıkagelir. Otur kalk, eğril, doğrul derken, “otur karşıma ve aç ağzını” der. Kutuyu açar ve içindekini adamın ağzına atar. . Bunun üzerine adam basar feryadı, “Doktor ne yaptın? Bu bok!” Doktor, “bak işte ne iyi! İyi olmuşsun artık. Ağzının tadı da düzelmiş” der.
Kıssadan hisse birilerine bir şeyler yutturduğunu sananlar sonunda çok kötü şeyler yutarlar haberleri olsun!
(31.10.2005)