O güne kadar yüzlerce kaza yaşanmıştı. Böylesi görülmemişti. O güne kadar 150.000 grostonluk bir tanker daha doğrusu bir top sahasının denizin ortasında yandığını görmemiştik.

Denize dökülen petrol büyük çabalar ile kontrol altına alındı fakat gemi tam bir ay söndürülemedi. O kadar ki üç santim kalınlığında olduğu söylenen gövde sacının akkor hâle geldiğini ve eriyip su gibi denize aktığını gördük. Bunları bir deniz faciasını gördüğümü anlatmak için yazmadım. İndependenta kazası bir tarihtir ve kolay kolay hafızalardan silinecek bir hâdise değildir. İndependenta‘dan sonra bütün İstanbul halkı, siyasiler ve ilgilenen bütün akademisyenler “Ne olacak bu İstanbul’un (Boğaziçi’nin) hâli” demeye başladı.

* * *

Zira İstanbul, seksen yıl evvelki İstanbul değildi. Çok sık kazalar oluyordu. İstanbul Boğazı artık İstanbul’un şehir içi ana caddesi niteliğindedir. Hiç kaza olmasa bile her gün onlarca yabancı geminin geçmesi şehir içi deniz trafiğini olumsuz etkilemekteydi.

1979’dan bu güne Boğaziçi’nin trafiği ve kazaları o kadar arttı ki her yönden çekilmez hâle geldi. İstanbul halkı isyan ediyordu. Belediyesi ve Devlet yetkilisi hepsi buna çare arıyordu. Altı yıl evvel Sayın Cumhurbaşkanı ÇILGIN PROJE diyerek bir çözüm projesi ortaya attı. İstanbul’da otuz sene yaşamış bir kişi olarak bu projeyi 21 Şubat 2014 tarihinde ÇORUM HABER’DE tasdik etmiştim. Aynı zamanda gördüğüm sakıncaları ve şüpheleri de arz etmiştim. Şimdi bu yazım ile kamuoyuna kendi projemi arz edeceğim.

* * *

ÖNCE ÇILGIN PROJE’Yİ (İSTANBUL KANALI’NI) İRDELEYELİM

Yukarıda anlattığım kaza çok büyük idi çünkü çarpışan gemiler çok büyük idi. İndependenta yanlış hatırlamıyorsam 150.000 grostonluk bir gemi idi. Yani yüzen bir top sahası idi. Bu hususu ısrarla anmamın sebebi böylesine büyük bir gemiyi bile boğazın kuvvetli akınsı bir sandal gibi rotasından çıkarabilir. Boğaz, çok sinsi ve çok hızlı akan büyük bir nehirdir. O çarpışan gemi kaptanları büyük bir ihtimal ile Boğazdan ilk geçmiyordu. Kaç defa geçerlerse geçsinler düşünemedikleri şudur:

Boğaz, çok büyük bir denizden KARADENİZ’DEN beslenmektedir. Karadeniz zaten kendi istikrarsız bir denizdir Buradan geçen kaptanların gözle gördükleri ve farkında oldukları sadece üst akıntıdır. Bildikleri halde farkında olmadıkları şey alt akıntıdır. Uzatmayacağım bu iki zıt akıntının nerede ne şiddetle çarpıştıkları belli değil. Alt akıntının üst akıntıyı bozduğunu bilmiyorlar.

Komple Karadeniz her yerinde DÜZENSİZ akıntıları olan bir iç denizdir. Karadeniz’in kıyıya vuran dalgaları bile insanı ürkütür. Karadeniz’de Türkiye dâhil altı ülkenin kıyılarında risk vardır. Denizin içinde sık, sık irili faklı zelzeleler olmaktadır. Her zelzele, derecesine göre dipten başlayan bir dalga yaratmaktadır. Yüzeye çıkana kadar ve sahile yaklaşana kadar hiçbir belirti vermemektedir. Güpgüzel mis gibi havada bir anda deniz kabarır ve başınıza her şey gelebilir.

Denizin içinde meydana galen bu deprem koskoca Karadeniz’i sallarken elbette İstanbul Boğazına vurur. Fırtına ve rüzgârlar da tehlike arz eder ama nereden ve ne zaman geleceği bilindiği için onu atlatmak mümkündür.

Bunları şunun için anlattık;

Netice itibariyle koskoca Karadeniz’in suyu sadece İstanbul Boğazıyla tahliye olmaktadır. Burada umulmadık zamanda suyun sıkışması, hızlanması, yükselmesi mümkündür. Binaenaleyh Karadeniz ve elbette ki İstanbul Boğazı düzensiz bir sudur. Kaptanlar ne kadar usta olursa olsun bütün yabancı gemiler için BOĞAZ VE KARADENİZ bu yüzden daima risklidir. Bu yüzden yabancı gemiler için her zaman tehlike vardır. Bu akıntıların istikrarı yoktur. Ne zaman ne yöne ne kadar hızla akacağı belli değildir. Bu akıntılar öyle küçük akıntılar değildir. İndependenta kazasında olduğu gibi, top sahası kadar dev bir gemiyi bile ceviz kabuğu gibi sürükler. Hiç bir kaptan senede üç- dört defa geçmeyle Boğazın huyunu suyunu öğrenemez. İstanbul’un yerli kaptanları yıllardır ve her gün geçtikleri için onlar hata yapmaz. Nitekim bütün kazaların müsebbibi yabancılardır. Çünkü yabancı kaptanların çoğu üç beş kere geçince boğazı öğrendim sanır. Para vermemek için KILAVUZ KAPTAN almazlar. Bu yüzden bu kazalar, artarak devam edecektir. Netice-i kelâm İstanbul boğazına bir çözüm bulunması şartı azam idi.

* * *

Türkiye’de bu soruna parmak basan ve ilk dile getiren, protesto eden tüzel kişi LİBERAL DEMOKRAT PARTİDİR. 12 sene bu parti içinde aktif siyaset yaptım. Her yıl 01 Temmuz’da resmî merciler tarafından kutlanan kabotaj bayramında biz hem KABOTAJ’IN bir bayram olmadığını hem de Boğazdan geçen tankerleri protesto ederdik. Sloganımız ve pankartlarımız şöyle idi:

“Bosfor İsn’t Pipe Line - Boğaziçi Boru Hattı Değildir” yazardı. Her sene Boğaza siyah çelenk atardık

* * *

Türkiye’nin neresinde yaşıyor olursak olalım, bizler sadece yöresel sorunlarımıza odaklanmış kişiler değiliz. 12 sene evvel Batman’a gidince ILISU BARAJININ içinde kalacak olan HASAN KEYF’in kurtulması için makul ve mantıklı bir proje ürettim. Boru hakkı ile Hasan Keyf’i baypas ediyordum. 3000- 4000 yıllık tarih yerinde kalacaktı. Üç dört resmi DAİREYE gönderdim. Cevap bile gelmedi. Batman’ın Sesi Gazetesine gönderdim.

“HASAN KEYFİ KURTARACAK PROJE” manşeti ile yayınladı. Otuz sene İstanbul’da yaşamış biri olarak İstanbul Boğaz’ının sıkıntısını bilenlerdenim. Sadece İstanbul değil, ülkenin neresinde sıkıntı varsa bizi ilgilendirir. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanının ortaya attığı (ihtimaldir ki bu fikri biri ona vermiştir) ÇILGIN PROJE fikri ortaya atıldığı zaman çok sevinmiştim. 21 Şubat 2014 tarihinde ÇORUM HABER’DE “KANAL İSTANBUL’U” destekleyen bir yazı yazmıştım. Çünkü illâ bir çözüm yolu bulunması lâzımdı. Proje olağanüstü ve çok büyük masrafa sebep olacak büyük bir proje idi. Fazla muhakeme etmeden ve çekincelerimi de katarak yazmış idim. Hemen o gün külliyen karşı çıkanlara karşı çıkmıştım. İlerisini gerisini düşünmüyorlar ve İstanbul’u bilmiyorlar demiştim. “Kanal Istanbul” hakikaten ÇILGIN PROJE idi. Büyük çok büyük maliyeti vardı. Coğrafyayı değiştiriyordu. Hiç içime sinmedi ama başka yol ve şekil aklıma geliyordu. İlla bir çare bulunması şart idi. Kanala karşı çıkanlardan da şöyle olabilir diye mantıklı bir alternatif de gelmiyordu. Maksat ve mesele İSTANBUL BOĞAZINI tehlikelerden korumak ve Boğaziçi trafiğine bir alternatif bulmak idi ve şart idi. Bir yıldır BORU HATTI İLE YÜRÜYEN YOL arasında gittim geldim.

(SÜRECEK)