Ülkenin gündemi, sosyal siyasal ve ekonomik konularda son derece yüklü. Yığınlarca sorun var. En başta da ekonomi ve işsizlik geliyor. Yatırımlar durmuş. Elde ne varsa satılmış, üretim tesislerinin kapısına kara kilit vurulmuş. Tekstil tesisleri çökmüş, köylü eskisi kadar pamuk üretemiyor. Tütün fabrikaları kapanmış, köylünün gelir kaynağı tütün ekimi durmuş. Şeker fabrikaları satılmış, tesisler durmuş, köylü şeker pancarı üretemiyor.

Kısacası tarım ve üretici köylü tarihin en ağır ekonomik bunalımını yaşıyor. İşsizlik tavan yapmış. Üniversite mezunları asgari ücretten iş bulamaz olmuş. Öğrencisini aç bırakmış bir iktidar. Bir öğün yemeğe muhtaç öğrencilerimiz, artık kendisini denize atıyor. Ailelerde toplu intiharlar yaşanıyor. Kısacası “Ayranımız yok içmeye” fakat iktidar tutturmuş Kanal İstanbul, 50 milyon doları bulamayıp ülkenin güzide savunma sanayii Sakarya Tank Palet Fabrikası’nı Katarlılara satan iktidar, 75 milyar liraya mal olacağı tartışılan kanal projesini açıklıyor.

Varsayalım kanal projesi, ülkemiz insanına büyük bir yük olduğu halde, ekonomik yönden aşılıyor olsun. İş sadece bununla bitiyor mu? İşin tarihsel boyutu var. Montrö Anlaşması yönünden uluslararası boyutu var. Ekolojik denge açısından çevre boyutu var. Hatırı sayılır bir bilim adamı bu projeye onay vermiyor. Projenin sadece çevreye vereceği zarar yönünden götürüsü, getirisinin kat kat üstünde. Kanal ülkenin ivedi ve öncelikli sorunu değildir.

Ülkede ilk sırada ele alınacak konuların başında, halkın aş, iş, ekmek sorunlarının çözümü geliyor. Çevre felaketlerinin önlenmesi, ekolojik dengenin korunması geliyor.

Kanalın yapılması düşünülen çevrede yoğun bir arazi haraketlenmesinin olduğu gözlemlenmekte, 30 milyon metrekare araziyi Arap sermayeli 3 şirketin alması dikkati çekiyor. Araplara aylar öncesinden bu bilgiyi kimlerin vermiş olacağı düşündürücüdür.

Kanal bir ülke sorunudur, siyasi inatlaşmalara konu edilmemeli. Geri dönüşü olmayan büyük bir projedir. Tarihçiler, bilim adamları, hukukçular, çevre mühendisleri, su bilimcilerin görüş ve düşünceleri önemsenmeli. En önemlisi de, çeşitli şekillerde itirazı olan halkın sesine kulak verilmeli. Tek kişinin ben yaptım oldu, demesiyle başlanacak bir proje değildir.

Bugün İstanbul’da ki olumsuz yapılaşmayı özetleyen en veciz söz “Biz İstanbul’a ihanet ettik” deyimidir. Yarın Kanal İstanbul için aynı söz tekrar edilirse, bu neyi çözer.

İstanbul Boğazı’ndan gemiler bedava geçiyor. Neden daha dar ve uzun yola, kanaldan geçerek para ödesinler. Neresinden bakarsak bakalım ülkenin hayrına bir proje değildir. Ülke taşıyamayacağı büyük bir borç batağına saplanabilir. Devamı ise ülkenin iflası anlamına gelir. Ülkenin bu kanala acilen gereksinimi var mı? Asla yok. O halde bu telaş neden?

Pek çok olumsuz nedenlerini saydığımız, ülkeye hiçbir hayrı olmayan proje ile gündemi meşgul etmek, tarihsel, hukuksal, jeopolitik ve ekonomik olarak ülkeye hayrı olmayan bir projeye devam, bu ülkeye ve insanına yapılabilecek en büyük kötülüktür. Ülkemizde ivedilikle çözülmesi gereken onca sorun ortada dururken.