Çözüm süreci başladığı günlerde hemen herkesten sağduyu ve özveri istenmişti. Kimse bu konuyu siyasi istismara aracı yapmasın. Bu Türküyle Kürdüyle hepimizin ortak sorunu deniliyordu. Doğru olan da buydu.
Kamuoyunun ve tüm siyasi çevrelerin çözüm sürecinde yeterince hassas davrandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. En azından çözüm süreci bitti denildiğinde siyasilerin kimseyi suçlamaları mümkün değil. Çünkü çözüm sürecini başlatan kendileri. Bitiren de yine kendileri.
Bakınız, biz kamuoyu olarak sürecin başından haberimiz olmadığı gibi, bitişinden de habersiziz. Aklıselim insanlar sürekli vurguladılar. Bu denli ulusal bir konu kapalı kapılar ardında yürütülemez. Türkiye demokrasi ile yönetilen bir ülke. Son derece ciddi süreçler hakkında TBMM'nin bilgisi olması gerekir. Al!.. işte şimdi de süreç bitti deniliyor. Dolmabahçe'de ne denilmişti? Şimdi nedir, kimdir süreci bu noktaya getiren?
Meclisi bir tarafa bıraktınız. Şarkıcıdan, sinemacıdan, artistten, aktörden, medyatik bir kısım profesörden akil insanlar korosu oluşturdunuz. Hiç mi TBMM'de bu kalitede insanlar yoktu? Milletten oy almış, onların gerçek temsilcileri Meclis adına bu işi yapsaydı. İktidarı ve muhalefetiyle herkes sorumluluk alsaydı. Elini taşın altına koysaydı. Ama bugün muhalefet haklı olarak diyor ki, dün süreci başlatırken ne söylendiğini bilmiyorduk, bugün de niye bitti. Yine haberimiz yok, diyor.
İyi de şimdi yukarıdaki şarkıcı, sinemacı lafımızdan sonra bize hücum etmeye kalkanlar olursa onlara baştan söyleyeyim. Ben A'dan Z'ye tüm sanatı ve sanat dallarını çok severim. Bunlarla hiç bir sorunum yok. Amatörce bazılarıyla ilgilenirim. Mezarımın başında Mahsuni'den ve Neşet'ten birer parça çalmalarını vasiyet ediyorum. Ayrıca sanatçıların tanrının yarattığı ayrıcalıklı insanlar olduğuna inanırım.
Kendim de bilim insanıyım. Devletin üniversitesinde Profesör titrine sahip bir insanım. Son yıllarda bizim meslek iyice bozuldu. Eskiden profesör denilince en azından ulusal sahada o bilim alanında etkili ve söz sahibi olan anlaşılırdı. Ordinaryüs falan dendiğinde anlardık ki, bu insan uluslararası alanda da söz sahibi birisi. E.. şimdi ben televizyonlarda çok miktarda oturum ve tartışma programları izlediğimden olacak ki, meslektaşlarım hakkında (onların hoşgörüsüne sığınarak) ironik bir yazı kaleme almıştım. Bu yazımda profesörleri üçe ayırmıştım: 1. Bilim profesörleri, 2. Filim profesörleri, 3. Medyatik profesörler diye.
Bunları açıklamaya gerek yok. Sanırım maksadım anlaşılıyor. Bu yazımdan sonra bana bir okuyucum şöyle demişti. İyi de yağcıları, koykoycuları, yağdanlıkları, yağcıları hangi sınıfa koyuyorsunuz diye sormuştu. Bilim insanlarının bu şekilde algılanmaları doğrusu beni rencide ediyor. Bilim insanı bilimsel gerçeklikten yanadır. O bilimsel doğru kimin hoşuna gider, kimin gitmez, bilim insanı onu düşünmez. Sanatçı da kendi sanatıyla uğraşsa, örneğin açılım politikasını meclisimize bıraksak, orada yeterince sanattan da bilim camiasından da insanlar var. Hani güzel bir anonim söz ne diyordu: "Herkes anladığı konu hakkında konuşsaydı yeryüzünde derin bir sessizlik hakim olurdu."
*
Biz bunları yaza duralım ülkemiz kan kaybetmeye, analar hiç olmadığı biçimde ağlamaya devam ediyor. Allahın aşkına, herkes siyasi gelecek hesapları yapmasın. Bir an önce hükümet kurulsun. Kan dursun. Ölenlerin hepsi bu ülkenin insanı.