Demek ki imanı da, küfrü de, sevabı da, günahı da Allah yaratır. Amma Allah küfre ve günaha asla razı olmaz. Bela ve musibetlerin ana sebebi yine insanın kendisidir.

*

Mevlana Hazretlerinin dünya nimetlerinin gayesine uygun kullanılması ve korunmasına ait düşündürücü sözlerinden bir kısmını arzediyorum.

Bildiğiniz gibi Mevlana hazretleri M.S. 12-13. yüzyıl Anadolu erenlerinden, eşine az rastlanır bilgin ve maneviyat erlerindendir. Bugün dünyada Anadolu’d adoğan, dünyayı aydınlatan Hz. Muhammed aşığı bir veli hazretleridir.

Mevlana Hazretleri Mesnevi adlı 20 cilt açıklamalı eserinde buyurur ki; İnsanın bu dünyadaki dünyevi görevi; dünyayı kendisine zehir etmek değil, dünyaya esir olmak değil, dünyayı kendimize esir etmektir. Dünya kurulalıdan beri genel anlamda dünya insanların çoğunu kendisine esir etmiş, dünyaya sığmayanları karnının iki metrelik bir köşesine defnetmiştir. İnsanlar ise bir iğneyi bile yanlarında götürmemişler, imanları ve amellerine sığınmışlardır. Bu dünyada hak ve esas olan Allah’a kul, kullara yararlı olmaktır. Çünkü insan bu dünyaya kendisi için değil, başkalarına yardımcı olmak için gelmiştir. Önce hak, sonra halktır.

Dünya malı, nimetler nisan yağmuru gibidirler. Eğer denizde midyenin, balığın ağzına düşerse inci mercan, eğer karada yılanın ağzına düşerse zehir olurmuş.

Dünya malı ve dünya nimetleri de böyledir. İyi insanların, hayırlı bireylerin, yararlı kişilerin eline geçerse herkesin duasını, sevgisini, saygısını, Allah’ın rızasını ve cennetini kazanır. Yok, kötü insanların elinde ise haram yollara harcanıyorsa, insanların beddualarına muhatap olur, Allah’ın gazabını celbeder ve Allah korusun cehennem yolcusu olur. İnsanın bu dünyadaki nasibi, yediği-içtiği, giydiğidir. Hayır ve hasenatı bölüşüm ve paylaşımıdır. Gerisi ise sevabı mirascının, günahı varisin, mal sahibinindir. Verese dünya safa sürerken varis onun vebali ile meşguldür.

Denizi insanın avucuna döksen sığar mı. Senin nasibin bir avuç sudur. Ama sen denizi yutabilir misin. Unutmayınız.

Su geminin altında olursa gemiyi yüzdürür ama geminin içine girerse gemiyi batırır, insanlar boğulur. Ateş insanların ihtiyacı için yaratılmıştır. İnsanları yakmak için değil. Suyu tencereye kor ateşin üstüne korsan suyu kaynatır ama oradan tencereyi kaldırırsan ateşi su söndürür.

İşte dünya nimetleri, makam ve mevkileri de böyledir. İyiye kullanırsan dünyan da mamur ahiretin de. Değilse dünyan da rezil ahiretin de hacildir. Yani berbattır, buyurur Mevlana. Onun için nimetlerin korunması ve kullanılması insanlara külfettir, sorumluluktur, ama nimettir de.

*

Eskiden olduğu gibi bir millet tamamen yeryüzünden silinircesine gerek tabii afet, yel, sel, zelzele gibi, gerekse bulaşıcı ve yayılıcı özelilkteki biyolojik salgınlar nedeni ile toptan yok edilme olmayacaktır. Ancak uyarıcı, ikaz edici özellikli mevzi, lokal ve geçici olaylar olabilecektir. Bunu R.SAV. en sahih hadislerinde bildirmişlerdir.

Örneğin; büyük sahabilerden olan İbni Nümeyr R.A. hazretlerinin bildirdiğine göre; R.SAV. bir gün yayladan geldi. Beni muaviye kabilesinin mescidine uğradı. Mescitte iki rekat namaz kıldı. Uzun uzun dua etti. Yürekten Allah’a yalvarıyordu. Sonra kendisini bekleyen cemaate döndü ve şöyle buyurdu: “Ümmetim için rabbimden üç dilekte bulundum. İkisini ihsan ve ikram etti, verdi. Birisini vermedi. Verdiğinin birisi; Yarabbi, ümmetimi geçmiş milletler gibi toptan halak etme diye dua ettim. Rabbim duamı kabul etti. İkincisi, yarabbi, ümmetimi açlık, kıtlık, yoklukla terbiye etme, diye dua ettim. Yarabbim kabul etti. Üçüncüsü, yarabbi, ümmetim kendi aralarında tefrika, fitneler nedeni ile birbirlerine düşmesinler, aralarına fesat, ikilik girmesin diye dua ettim. Rabbim bu duamı kabul buyurmadı. Ümmetine hak yol gösterilmiş, fitnelerin felaketi bildirilmiştir. Buna rağmen ümmetin dünya saltanatı, zevki sefası, makam ve mevki hırsı ile birbirlerine düşecekler” buyurdular. “Ümmetim için en korktuğum bu durumdur” buyurdu Hz. Muhammed SAV.

Onun için İslam milletleri bugün şirazesi kopmuş tesbih taneleri gibi dağılmışlar, bu uyarılardan ibret alamamışlardır. Yani bugün Müslümanlar birbirlerine düşman durumdan kurtulamamışlardır. Aralarında birlik ve beraberlik yoktur. Heyhat, arı okar kendi ölür. Herkes ne yaparsa kendine yapar. Allah cümlemize izan, vicdan ve merhamet versin. Amin. İslam devlet ve milletlerine akıl fikir ve uyanma versin. Amin.

*

R.SAV. Mekke’nin fethinden sonra, toplumsal barış sağlanıp İslam devleti şekillenmek üzereyken, Mekke halkını Kabe’ye topluyor. Onlara şöyle hitap ediyor: “Ey Mekke halkı. Ey müslümanlar. Lütfen beni can kulağınızla dinleyin. Şu kadar senedir (22 sene) hak ve batıl, yalan ve gerçek, zulüm ile adalet çarpıştı. Mücadele etti. Mekkeli zalimler, müşrikler, bana yapabilecekleri bütün kötülükleri yaptı. Beni yurdumdan kovdular. Hak ile batıl mücadelesinde hak galip geldi. Rabbimin iradesi tecelli etti. Şu ana kadar yapılan bütün kötülükleri, haklarında ölüm fermanı çıkarılmış olan azılı zalim ve düşmanların hepsini bağışlayıp af ediyorum. İslam’a girdiniz ve korkunç cehennemden kurtuldunuz. Müjdeler olsun sizlere. Ancak ümmetim hakkında en korktuğum şey nedir bilemezsiniz ki. Benim ümmetim bundan sonra asla taşa, ağaca, yani puta tapmayacak. Eski milletler gibi günahları nedeniyle topyekün helak edilmeyecekler. Ancak en korktuğum şey, dünya menfaatlerini put edinecekler. Aşırı derecede nefislerinin peşine, şehvet-şöhret uğruna birbirlerini kıracaklar. Hem dünyalarını zehir ve hem de ahiretlerini viran edecekler. Halbuki, dünyada insanın ömrü nedir? İnsanın yiyeceği, giyeceği nedir. Şeytan ve nefis ümmetimi dünya zevk ve sefası ile mahvedecek. Geçici hiçbir değeri olmayan, kendilerine asla ümit bağlanamayan bu yalan dünya uğruna nefis ve şeytana esir olacak. Şeytanın bile yapamayacağı işleri yapacaklar. İşte sizi uyarıyorum. Kıyamete kadar gelecek ümmetime hatırlatıyorum. Hak ve adaletten ayrılmayın. İmanınızı güzel amel ve ibadetle koruyunuz. Dünyaya sığmayanların iki metrelik çukura nasıl sığdıklarını hatırlayın. İğneden ipliğe nefes nefes ömrünüzün hesabını vereceğinizi asla unutmayınız. Allah’ın rahmeti boldur. Yanılgılarınızdan dönüp, kurtulup, hakka yöneliniz. Bu sözlerimi kalbinize nakşediniz. Ölüm bir bulut gibi tepemizdedir. Görünüz. Ben sizlere Allah’ın emirlerini iletiyorum. Duyunuz ve burada olmayanlara da duyurunuz. Benim derdim, ümmetimin imanıdır. Onların dünya ve ebedi olan ahiret mutluluğudur, biliniz ve hepiniz Allah’a emanet olunuz” buyurmuşlardır.

İşte bugün müslümanların İslam aleminin ızdırabı, R.SAV.in Kur’an esasına dayanan buyruklarının dikkate alınmayışı ferdi ve içtimai bazda İslam’ın özünden ayrılmamızın bir sonucudur. Hiçbir Allah’ın kulu, vicdanı ve izanı olan bu sözlere itiraz edeilir mi? Hayır. Kurtuluş buradadır. Unutmayalım.