Düşman, yani Ruslar Sarıkamış’a gelmişlerdi. Osmanlı ordusuyla karşı karşıya geldiler. Vuruşma başlamadı. Her iki ordu da birbirini tartıyordu.

Ağırlık eşitti sanki. Bu arada Rus askerlerinden 4 kişilik bir grup 1 km kadar güneye inmişti. 14 yaşlarında bir oğlanı cami ihtiyarlarıyla sohbet ederken onlardan kahramanlık öykülerini dikkatle dinliyordu. Bu gençliğe yeni adım atmış delikanlıyı alıp orduya götürdüler ve kumandanlarına teslim ettiler.

Kumandan burada tutmak doğru olmaz, “Onu kömür ocakları çavuşuna bir yazılı kağıt alarak teslim edin” diye emir verdi.

14 yaşında ocağa giren yarı aç, yarı tok 58 yaşına kadar çalıştı, dişleri döküldü, saç kalmadı başında.

Ondan başka ocakta 4 tane daha Türk esir vardı. Onlara “Kaçalım, vurulursak da ben kaçacağım diyordu. Onlar “biz kaçmayız, bizi esir değişiminde verirler, er geç gideriz memleketimize. Memleket Çorum bize sahip çıkar bu merhametli insanlar” diyordu.

Bir gün akşam vardiyasında hava kararmaya başlamıştı. Ondan da istifade ederek kaçtı.

Arkasından 3-4 kurşun sesi geldiyse de vurulmadı herhalde. Varsın kaçsın, esirlik hürriyetsizlik, ölümden daha kötü diye düşünüyorlardı galiba. Karşıya gelince cami avlusuna gitti, ihtiyarlara “Çorum’a gideceğim, param yok” dedi. Aralarında epeyce bir para toplandı. Minibüs şoförü para almadı. “Harcarsın” diye biraz da para verdi.

Memlekette söyle yakın yaşlarda dul iffetli bir hanım vardı. İki de kızıyla ele işe komşuya hizmete gidip yarı aç yarı tok günlerini dolduruyorlardı. Eski bir asker olan muhtar bunları baş göz etti.

İlerlemiş yaşına rağmen çalıştı gece-gündüz. 4 sene içinde Allah 2 oğlan çocuğu verdi. Kızlarla üvey kardeş oldukları için evlenemediler. Harp bitmiş, askerler evlerine dönmüş, birkaç yıl sonra işler yoluna girmeye başlamıştı. Kızlar güzeller güzeliydi. Zengin bey oğullarıyla evlendi. Esirken beraber olduğu hemşerisi askerler de Çorum’a geldi.

Zengin beye ziyarete gittiler. Bey ihtiyar diye kahramanı iş yapamaz sanma o daha çok gence taş çıkarır. Mehmet’e herkes adıyla değil, kahraman diyordu. Gençler onun adının Mehmet olduğunu bile bilmiyordu.

Beye, Mehmet’in askerdeki kahramanlıklarını anlata anlata bitiremiyorlardı.

Asker arkadaşları bile ona kahraman diyorlardı. Esirken de hakiki kahraman Mehmet... Mehmet’e bey iş verdi, kısa zamanda becerisini ortaya koydu, beyin gözdesi oldu.

Mehmet hayvanlardan da anlıyordu. Çobanlık yapar mısın dedi ağa bir gün. Emriniz olur ağam dedi. 300 koyun verdi. Ertesi yıl erkek kuzuları sattılar, hayli para aldı ağa. Koyun sayısı 425 olmuştu.

Aslında çobanlık Mehmet’in baba mesleğiydi. Bu dağların en eski aşinasıydı dedeleri.

Koyunlar çoğalınca ağa oğluna 100 koyun vereyim ortakçım olsun dedi. Mehmet çok sevindi. Koyunlar çift kuzuluyor, çoğu kuzu dişi oluyordu.

İkinci oğlana da 300 koyun verdi, ağaya ortakçı oldular.

Bu oğlanınki koyunlarda ağabeyinin hayvanlarına taş çıkartıyorlar.

Esir Mehmet, Ağa Mehmet oldu. Koyun sürüleri ağayı geçti, ama ağaya saygıda hürmette en ufak bir yanlış yapmadı. Atalarından aldığı terbiye bunu gerektiriyordu.

Mevlam neyler neylerse güzel eyler denebilirdi. Bu gönül zenginlerinin işi ne!..