Kadınlarımızın adı konusunda yapılan tartışmaların önü kesilmiyor.

Kesileceği de yok.

Çünkü “cinsiyetçi” bakış açılarının hiçbir zaman eşitleneceğine inananlardan değilim.

Bir gerçek ki, zaten doğuştan var olan bir eşitsizlik orta yerde duruyor..

O halde eşitlenmek değil, eşitsizliğin “makul” düzeye çıkarılması, farkın bir şekilde en aza indirilmesi konusunda her iki cinsin de gayret göstermesi gerekiyor.

Sadece erkeklere bırakılırsa bu iş olmaz, çarşafa dolanır.

Sadece kadınlara bırakılsa maşallah kadınlarımız da “nalıncı keseri” gibi davranmaktan geri kalmazlar.

En iyisi sorunu zamana bırakmak ve “ortak anlayış noktasına nasıl varılır?” sorusuna cevap bulmak gerekir.

Ancak yeni patlak veren ve yarın da tartışılmaması garanti edilemeyen bir durum var ki, hazır zemin uygunken bunu tartışmak gerekir.

Dumanı üstünde bir iddia.

AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin’e göre, AKP iktidara gelene kadar bu ülkede “kadın” sözcüğünün adı yokmuş!

Hemen geçmişe, yakın geçmişe gidelim, bakalım durum iddia edildiği gibi mi?

Türkiye’de kadınlar, 20 Mart 1930’da belediye seçimlerinde seçme hakkını, 1933’te köy muhtarını seçme ve köy ihtiyar heyetine seçilme hakkını, 1934’te de milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını kazandılar.

Bu durum Avrupa’lı kadınların önünde olduğumuzun bir küçük kanıtı.

Dahası…

1923 Cumhuriyet devrimi sayesinde, kadınlar yaklaşık bir yüzyıldır eşit, özgür yurttaşlar olarak yaşamın her alanındalar.

Yetmez…

Cumhuriyet, yazar, çizer, sanatçı, hekim, mühendis, mimar, hukukçu, eğitimci, akademisyen, bilim insanı gibi nice değerli kadınlar yetiştirdi.

Onların adı AKP gelene kadar da vardı, AKP geldikten sonra da oldu, olmaya devam edecek…

AKP herhalde bir gün gidecek.

Kadınlarımızın adı var olmaya devam edecek.

Oysa bu dönemi yaşayanlar, yani bizler,

Saray’ın mutlak hakimi için “Allah çocuklarımın ömründen alsın size versin” diyen AKP’li Meryem Demir’i…

Karaman’da Ensar Vakfı’ndaki çocuklar tecavüze uğradıktan sonra “Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfı’nı da tanıyoruz, hizmetlerini de takdir ediyoruz” diyen AKP’li Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu’nu…

“Muhteşem bir zekâ. Tabii ki Sayın Cumhurbaşkanımızın zekâsı. 600 yıllık imparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi” diyen AKP’li milletvekili Tülay Babuşçu’yu…

Daha geçen 24 Haziran günü TBMM’de “Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Beyefendi başta olmak üzere demokrasimize ve milli iradeye gölge düşüren başörtüsü yasağının tarihin karanlık sayfalarına gömülmesinde ve seçme-seçilme haklarını tam anlamıyla 81 yıl sonra kullanabilmelerinde emeğe geçenlere gönülden şükranlarımı sunuyorum, bugünleri gösteren Rabbime hamdolsun, elhamdülillah” diyen AKP milletvekili Ravza Kavakcı Kan’ı…

Hiç ama hiç unutmayacağız.

Unutmak isteyenlere de, sarf ettikleri bu “hayret verici-ibretlik” cümleleri ve sözleri hatırlatacağız.

Hiç kuşkuları olmasın.

Söylenenler-yazılanlar daima kalıcıdır.

“Su üstüne” yazılmadıkları sürece…