Pazartesi günü 25 Kasım’dı ve ben, Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü nedeniyle; “Hayvanlar (bile) eşlerine asla saldırmaz” adlı bir yazı yazmıştım.

Hani derler ya, “Bir dokundum, bin ‘aaaahhh’ işittim…” diye, aynen öyle oldu.

Kadın okurlarımdan çok sayıda yorum aldım.

Kimi kadın okurum, “Elinize, yüreğinize sağlık, duygularımızın tercümanı olmuşsunuz…” derken; kimi kadın okurum da; “Yazımın, günün anlam ve önemiyle tam olarak örtüşmediğinden bahisle, yazımı çok yüzeysel bulduğunu” yazmış. “Ben yazsaydım şunları, şunları da yazar, şu konuları özellikle vurgulardım…” deyip; vurgulanmasını istedikleri duygularını kaleme alıp göndermişler.

Gelen yorumlardan ikisi çok ilginç geldi, sizlerle paylaşmak istedim.

İşte (bana pek yabancı gelmediği için alıntı olduğunu tahmin ettiğim) o iki çarpıcı ve sarsıcı yazı…

“…Bir ‘KIZ’ ya da bir ‘KADIN’ hep bir şeyler oluverir…

‘KIZ’ iken bir gecede ‘KADIN’ oluverir…

Kocası ölür ‘DUL’ oluverir…

‘ADI’ ve de ‘SIFATI’ hep değişiverir…

Adının başına pek çok sıfat(!) ekleniverilir…

İtilip, kakılıverir...

Büyür, çarşafa sokuluverir…

Cinsel obje oluverir…

Her küfürde eziliverir…

Bir erkeğe kurban ediliverir…

Zaman verilmez, zamanı çalınıverir…

Okursa, ‘FAHİŞE’ ilan ediliverilir…

Tecavüze uğrar, susturuluverilir…

Cennette bile vaad ediliverilir…

Alıp, satılıverilir…

Genelevlere hapsediliverilir…

Ve (her ne hikmetse) bunların hepsi hep apar topar oluverir…

Sahi ya, bu coğrafyada bir kadın, ne zaman ‘BİREY’ oluverir…”

… …

Ve ikinci yazı…

(Bu yazıyı okurken, duygudaşlık (empati) kurarak okuyun lütfen…)

“Hani diyorum ki; dininizle, törelerinizle, mahalle baskınızla kadını kısıtlayacağınıza; kadını tümden yok etseydiniz de şu erkek ırkı, birbirini seve, seve(!) üreseydi...
Mahmut, yemek tuzlu olmuş diye Kazım’ı dövseydi,
Ferhat kötü yola düşseydi,
Behçet, sevgilisi Murat'la beraber olunca, orospu damgası yeseydi…
Ali şort giyince; sokakta gözleriyle tecavüz eden, ağzı salyalı mahalle delikanlılarına maruz kalsaydı…
Ayhan, eve sarhoş gelen kocası Bekir tarafından öldüresiye dövülüp; "kocamdır sever de, döver de." demeye itilseydi,
Selahaddin kısa etek giyince kaşar, uzun etek giyince Kezban damgası yeseydi..
Dışarıda eli apış arasında gezen Kadirler yerine, kara çarşafa zorla sokulmuş, dinen yabancılarla göz göze gelmek bile günah sayıldığı için bakışlardan çekinen Kadircikler görseydik…
Erkek Cumhuriyetinin kiri, kadın kanıyla temizlenmeye çalışılmasaydı falan.
Ne güzel olurdu di mi yani? ”

* * *

Doğrusu çok ağır geldi bu yazılar bana…

Bir erkek olarak, kendimi taş yağmuruna tutulmuş gibi hissettim.