En basit doğa yasasıdır. Güçlü olan güçsüz olanı ezer, bastırır. Kendi yaşamını daha rahat, daha güvenceyle geçirebilmek için.
Her türlü canlıda bu yasa böyle işlemekte.
Yalnızca doğanın en akıllı yaratığı olan insan, bu gücü kontrol altına alabilir, yönetebilir.
Bu ise, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ancak eğitimle sağlanabilir. Eğitim düzeyi düşük ülkelerde (bizde olduğu gibi), bir güç gösterisi olarak, daha güçsüz olan kadına uygulanan şiddet, bugün olduğu gibi, çok vahim boyutlara ulaşabilir.
Giderek de arttığı izlenmekte. Zira eğitim de, giderek düzelmiyor, bozuluyor.
Kadınlar, insan hakları, erkeklerle eşit haklar için uğraş verirken, bir de kadına şiddet olayı çıktı.
Şiddetin bir nedeni eğitimin yanında ekonomik de elbet. İşsizlikten bunalıma düşen erkeğin uyguladığı, cinayetlere varan şiddetin belki de en önemli nedeni.
İnsanlarla alay eder gibi, 3-5 çocuk yap demek kolay da, 5 milyon işsizin bulunduğu ülkemizde, mevcut çocukların bakımı nasıl sağlanacak, bunun çözümü ile uğraşan yok.
Emniyetin şiddet raporuna göre, son 5 yılda 315 bin kadın, koca dayağından öldürülmüş. Bu şiddet olayı her yıl artarak devam etmekte.
Bu iktidarın getirdiği 4+4+4 eğitim sisteminin yarattığı birçok sakınca yanında, yine bu sistem nedeni ile sayıları, son yıllarda giderek artan çocuk gelin olayı ise başlı başına önemli bir kadın sorunu.
İktidarın ise 11 yıldır bu konularda herhangi bir tasası yok. O üç aya yakındır haklarındaki rüşvet, yolsuzluk, ses kayıtlarını kapatma konusunda yıldırım yasalar çıkarma, polislerin, savcıların, yargıçların yerlerini değiştirmekle meşguller. Kendilerini kurtarma derdine düştüler.
Hele de kadınların ikinci sınıf konumda kalması düşüncesinde olan, bu iktidardan, kadınların yaşamlarını iyileştirici, onlara değer kazandıran uygulamalar beklemek abes olmaz mı?
Geçtiğimiz günlerde kutlanan 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, onlar için, pek de bir anlam ifade etmemekte bu yüzden.
Bu bir zihniyet sorunu elbet. İnsan hakları, kadın hakları konusunda olumlu düşüncelere sahip yönetimler böyle özel günlerde değil, her gün bu sorunların çözümü konusunda çaba gösterir.
Kadın sorunlarında yıllardır, hele de bu dönem, bir adım ileri beş adım geri gidilmekte ne yazık ki.
Oysa, bir panelde, bayan konuşmacılardan birinin dediği gibi, kuşların tek kanatla uçtuğu nerede görülmüş? Kanatların biri erkek, biri kadın olarak düşünüldüğünde.
Hepsinden öte temel sorun ise sevgisizlik. Ne yazık ki en zirvedeki yöneticilerimiz insan sevmiyorlar. Aksi halde, halkın her türlü eyleminde, polise orantısız güç kullanma emri verirler miydi? (Neyi daha çok sevdikleri 17 Aralık 2013’ten sonra anlaşıldı ya.)
İşte Gezi eylemlerinde polisin kullandığı orantısız güç (biber gazı, plastik mermi, tomalarla ilaçlı su fışkırtma) sonucu kaybettiğimiz Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ahmet Atakan, Medeni Yıldırım, Mustafa Sarı’lardan sonra, bu eylemler sırasında yaralanan ve 269 gündür yaşam mücadelesi veren 15 yaşındaki Berkin Elvan da kaybedildi.
Artık o da gezi direnişinin sembolü oldu. Sevgisizliğin de kurbanı elbet. 12 Mart 2014’te İstanbul’da mahşeri bir kalabalıkla ebediyete uğurlandı.
Yazık değil mi bu genç fidanlara. Kolay mı yetişiyor, yetiştiriliyorlar. Yüreğimiz dağlanıyor her bir acıda.
Başbakanımız ise, Mısır’daki ayaklanmalarda yaşamını kaybeden, türbanlı Arap kızına gösterdiği duyarlılığı kendi vatandaşına gösteremedi. Elbet o kızcağıza da yazık. Fakat bu çifte standart daha üzücü.
Kesinlikle her yapılan işin, davranışın içine sevgi katılmadıkça o işin sonucu iyi olmuyor. Halkını gerçekten sevmeyenler yönetici olmamalı. Nasıl engellenecekse?
(Not: Bu yazıyı kaleme aldıktan sonra Berkin’in cenaze törenlerinin devamında iki şehit daha verildi. Askerden yeni gelmiş Burak Can Karamanoğlu ile Tunceli’deki olaylarda kalp krizinden vefat eden polis memuru Ahmet Küçüktağ. Acılarımız devam ediyor ne yazık ki.)