İbret nazarı ile, yani alıcı bir gözle şu kâinattaki varlıklara baktığımızda bütün varlıkların bir sebebe dayalı olarak farklı farklı yaratıldıklarını görürüz. Bırakın canlı varlıkları, cansız varlıkların bile konumları itibari ile ayrı ayrı olduklarını aralarında bir eşitliğin olmadığını görürüz ve biliriz. Doğaya baktığımızda dağları, tepeleri, ovaları, vadileri, taşları, kayaları, akarsuları, gölleri, denizleri ve okyanusları, yani coğrafi konumları itibariyle varlıkların yapıları hep farklıdırlar. Canlıların yararlanabilmeleri açısından bu varlıkların farklı yaratılmaları, hikmete ve bir sebebe bağlı olarak yaratılmışlardır. İlahi irade bunları bizlerin yararı için böyle yaratmıştır. Dünya hep düz ova veya tamamı dağ veya tamamı taş-kaya vs. gibi olsaydı hayat olmazdı. Onun için doğa bile inişli yokuşlu, düzlü ovalıdır. Yüksekli alçaklı yokuşludur.

Cansız varlıklar bir nizam üzere böyle olduğu gibi, canlı varlıklar da aynı düzen üzere yaratılmışlardır. Yani insanlar da, hayvanlar da, bütün cins ve çeşitleri ile hiç birisi diğerinin aynı eşiti ve simetriği değildirler. Hatta kadın kadına, erkek erkeğe kendi aralarında bile tıpatıp benzemezler. Hiçbirisinin parmak izi diğerine, hiçbirisinin sesi öbürlerine benzemez. Her insan kendi başına bir çeşit örnektir.

Bu arada şu gerçeği de ifade etmeliyim ki, kainattaki bütün varlıklar canlıdırlar. Cansız diye bir varlık yoktur. Çünkü Kur’an bunu söylemektedir. Nitekim İsra Suresi’nin 44. ayetinde yüce Allah cc. “Yedi kat gök ve yer ve bunlarda bulunanlar, kainatta her varlık Allah’ı zikreder. Onu tesbih eder ve anar. Kainatta Allah’ı anmayan hiçbir varlık yoktur. Ne var ki, siz onları anlayamazsınız. Allah çok halim, yumuşak, gafur, çok bağışlayıcıdır. Yine Ra’d Suresinin 13.ayetinde “Gök gürültüsü, şimşek Allah’ı tesbih eder. Melekler de onlara iştirak ederler” buyurulmuştur. Demek ki kainatta her varlık canlıdır, ama nihayetini Allah bilir.

Kainattaki bütün varlıklar erkek ve dişi çift yaratılmışlardır. Çünkü üreyip çoğalmanın yolu budur. Aksi mümkün değildir. Onun için bu kainat sırf insan içindir. Dünya nimetlerinin hepsi insan odaklı ve insan merkezlidir. Yani her şeyin insan, insan ise Allah içindir. O bakımdan insanın olmadığı yerde, bu koskoca varlık aleminin hiçbir değeri yoktur. Bu gerçekten hareketle insanoğlu kendisine sunulan bunca sayısız nimetlerin sorumluluğunu taşımaktadır. Bu sorumluluk görevi ile insanoğlu bu dünyadaki gerek yaratılıştan gelen, gerekse sonradan ortaya çıkan ve insanların mutluluğuna engel olan bütün farklılıkları, ayrıcalıkları, adaletsizlik ve eşitsizlikleri ortadan kaldırmak, huzur dolu bir dünya meydana getirmek için mükellef kılınmışlardır. Bu ilahi ve topluca bir sınavdır. Yani bu dünya çetin bir imtihan dünyasıdır.

Bu dünya farklılıklardan oluşan bir dünyadır. Bu dünyada herkesin yüzde yüz eşit olma şansı ve mecburiyeti yoktur. İnsanların görevi olabildiğince aradaki eşitsizliği gidermek veya en aza indirmektir. Görevimiz budur. Eşitsizlik üzerinde yapılan önemli bir tartışma da toplumda kadın-erkek eşitsizliği ve ayrıcalığıdır. Yani cinsiyet farklılığı, eşitsizliğe sebep olmamalıdır.

Yaratılıştaki ayrıcalıklar ve farklılıklar sosyal hayata, kadın hakları, hayvan hakları, insan hakları, çocuk hakları vs. gibi hakların korunması şeklinde yansımakta. Kadınlara ve çocuklara karşı yapılan maalesef cinsel istismar olayları ve kadın cinayetleri bu hakların korunmasını ön plana çıkarmakta haklı olarak yöneticileri cebri zorunlu tedbirler almaya zorlamaktadır. Aslında bu konular sosyal, ekonomik, psikolojik, hukuksal, hatta siyasal konular olsa da aslında kültürel ve ahlak konusudur. Çünkü yüz tane önleyici kanun çıkarılsa bile, toplumun tamamını, insanın insana olan sevgisini, saygısını esas olan kültür ve ahlak anlayışı ile buluşturamadığımız müddetçe bu sorunlar  devam edecektir. Ahlak ve faziletler insanların mayası olmalıdır ki bu şeneatler cinayetler, istismarlar önlensin. Kadın erkek eşitliği kavramını da bu çerçevede değerlendirmemiz gerekmektedir.

Yüce Allah cc. hazretleri Nisa Suresi’nin 34.ayetinde “Ulu Allah bazı insanları diğerlerinden üstün, güçlü kıldı. Bu güç sebebiyle erkekler kadınların koruyucularıdırlar” buyurdu. Bu ayetin açıklanmasında Hz. Muhammet SAV. “Ey ümmeti ashabım. Kadınlar sizlere Allah’ın emanetidirler. Onların haklarına riayet ediniz. Onlara haksızlık yapmayınız. Onları dövmeyiniz. (Eğer anlaşmazlık halinde iseniz, taraflar olarak sözleşmenizi, nikahınızı bozunuz ve serbest bırakınız.) Kadınlarınızı (af buyurun) eşşek döver gibi güç kullanarak dövüp de, sonra onları koynunuza alıp yatmanız olacak iş değildir. Bu davranışınız insan onuru ile asla bağdaşmaz, ki, oysa; hayvanları dövmek de haramdır” buyuruyor. R.SAV. ömrü hayatında bırakın kadınlarını dövmeyi, hiçbir kimseye elini bile kaldırmamıştır. Sayısız olumsuz olaylara rağmen hanımlarına oof bile dememiştir.

(SÜRECEK)