İlk Müslümanlardan, büyük sahabi, demokrasi, hak ve hürriyet şehidi Ammar B. Yasir R.A. Hazretlerinin kaderi ile, 15 Temmuz demokrasi şehitlerimizin, özellikle de Çorum’umuzun gurur abidesi olan Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip Olçok’un kaderleri birleşiyor.

Hani Milli Şairimiz diyor ya;”Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi”…

Bu yazımız, bu vatan, bu devlet, bu millet, bu din ve namus uğruna can veren bütün şehitlerimizin ve özellikle de 15 Temmuz’da demokrasi ve milli birlik uğruna can veren 249 şehit ve 3 bine yakın gazimizin, Erol Olçok ve oğlu Abdullah Tayyip Olçok başta olmak üzere gururumuz Çorumlu şehitlerimizin aziz hatıralarına ithaf olunur.

Bilindiği üzere Yüce Türk Milleti, 15 Temmuz 2016’da FETÖ/PDY terör örgütünün, iç ve dış düşmanlarımızın birleşmesi sonucu büyük bir ihanete uğramış, seçilmiş, meşru iktidara karşı korkunç ve kanlı bir darbe girişimine kalkışılmış, milli irade askıya alınmak istenmiştir. Böylece vatanımız, milletimiz ve devletimiz büyük bir tehlike atlatmıştır.

Türk demokrasisinin güç kaynağı olan asil Türk halkının kararlı iradeleriyle, 249 şehit ve binlerce yaralı verilerek bu menfur darbe girişimi önlenmiştir. Günlerce demokrasi nöbetleri tutularak da bu husustaki azim ve kararlılık gösterilmiştir.

Bu yüce millet ve köklü devlet, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kutsal çağrısı üzerine, emir ve direktifleri doğrultusunda 7’den 77’ye sokağa dökülen halkın göğsünü hain kurşunlara siper etmesi, tankların altına girmesi sonucu milli iradeye sahip çıkmış, ihaneti önleyip zafere ulaşmıştır.

Bu kutsal görevde, yeminlerine sadık mücahit askerlerimiz, vefalı polisimiz ve asayiş güçlerimiz, cefakar jandarmamız da halkın yanında yerini almış, zafere müşterek olarak ulaşılmıştır.

Bu nedenle, bu millet, dünya tarihinde eşine ender rastlanır bir destan yazmıştır.

Böylece, 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim milli bayramlarımıza, 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Bayramı da eklenmiştir.

Ne mutlu bu millete. Sonsuz şükranlar olsun bütün şehitlerimize.

Lanet olsun bütün terör örgütlerine, ihanet çetelerine…

Bu yazının kaleme alınmasına sebep olan aziz şehidimiz Erol Olçok ve kınalı kuzusu Abdullah Tayyip Olçok ile diğer şehit ve gazilerimize, tüm bu şerefe erenlere müjdeler olsun diyerek esas konuya geçiyorum.

Yazımızın başlığı neden “Kadere Bak”?..Yazımızın tamamı okunursa bunun sebebi anlaşılacaktır.

Ben bu yazıyı, Çorum’un onurlu evladı, aziz şehidimiz Erol Olçok, oğlu Abdullah Tayyip Olçok, bütün şehitlerimiz ve şerefli gazilerimiz için yazıyorum. Esas maksadım, milli birlik ve beraberlik bilincini güçlendirmek, ihanetlere karşı uyanık olmak üzere milli şuura katkıda bulunmaktır.

Bu vesile ile merhum şehit Erol Olçok’la ilgili, O’nun yeteneğini gösteren bir hatıramı arzetmek istiyorum.

Bundan 40-45 yıl öncesine ait bir olay. Erol Olçok’la ilgili zihnimde ve gönlümde yer etmiş bir hatıra…

Merhum şehit Erol Olçok, Çorum Merkez’e bağlı Mecidiyekavak köyünden, kalbi iman ve İslam aşkı ile dolmu bir ailenin, Yılmaz, Erol, Erdoğan ve Cevat adlarındaki dört oğlundan ikincisidir. Son derece mütedeyyin, ama fakir bir ailenin çocuğudur.

Yanılmıyorsam 1973-74 yıllarında Çorum Merkez Hıdırlık Kuran Kursu’nda okudu. Sonra İmam Hatip Okulu’na kaydoldu. 1981-82 öğretim yılında da mezun oldu. Yüksek tahsilini yapıp iş hayatına atıldı. Türkiye’de sayılı ve dünyada adı duyulan bir tanıtımcı-reklamcı oldu.

Nereden nereye…

Bundan 40 küsur sene öncesini anımsıyorum.

O günlerin sosyal, siyasal, ekonomik güçlüklerini, dini hayatını hatırlıyorum. Bu günlere bakarak, o günlerin güçlüğünü daha net ayırabiliyorum.

O günlerde fakir bir köylü çocuğunun şehre gelip ortaokul, lise, öğretmen okulu, sanat okulunda okuması adeta bir ayrıcalıktı. Üniversite okumak ise sanki bir mucize idi. İmkanlar her hususta son derece kısıtlı idi.

O günlerde İmam Hatip Okulu’na ve Kur’an kurslarına ekonomik gücü olmayan, halkın destek ve yardımları ile yatılı okuyabilen köylü çocukları kaydolabiliyorlardı. Ayrıca o zaman bu alanda okuyanların Diyanet İşleri Teşkilatı dışında görev alma şansları da yoktu. Hatta İHO mezunlarının üniversiteye gitmeleri bile hayaldi. Bir de bunların dışında özel kuran kursları vardı ki, onların resmi kurumlarda yer alma şansları hiç yoktu. O zaman durum bundan ibaretti. Ancak bir gerçek daha vardı: Halkın maneviyata olan ilgisi son derece yüksekti. Arz ettiğim İmam Hatip Okullarının, resmi Kuran Kursları’nın, özel Kuran Kursları’nın bütün ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Böyle bir fırsat da mevcuttu.

1940-1970 arası bu durumlar daha da vahimdi. Ben 1954-55 ders yılında Çorum İmam Hatip Okulu’na girdiğimde, bu ıstırapları yudum yudum tatmış, aç biilaç, sıkıntılı günlerin ağırlığını yaşamış bir insan olarak, gelecekte bu insanlara elimle, dilimle, gücümle yardımcı olacağıma Rabbime söz vermiştim.

(SÜRECEK)