Kademoğlu, 75 yıllık yaşamında edindiği kültür, sanat, edebiyat bağlamındaki bilgi birikimlerini bir imbikten süzer gibi, kılı kırk yararcasına yazarak aktarmış bizlere. Yazıları; bilgilendirici, aydınlatıcı ve ufuk açıcı… Kimi yazılarını dönüp yeniden okumak gereksinimi duyuyorsunuz.
Onun yazılarından kısa iki örnek aktarmak istiyorum. Televizyonlardaki “evlilik” programlarına gönderme yaptığı bir yazısının sonunda şöyle der:
“Ana babalar, çocuklarını düşünerek, ilerde onların mutsuz olmamaları için niye fedakarlık etmezler de; egolarına bencilliklerine yenik düşerler. Parçalanmış aile çocuklarını gördükçe içim sızlar; şaşarım doğrusu. 49 yıllık evliliğimi her şeye karşın eşime ve kendimdeki sabra bağlıyorum o zaman. Yaşamımda 5 nikah şahitliğim var. Yeni evlenenlere şunu öneririm: Mutlu aileye gelin olun, mutlu ailelerden seçin eşlerinizi derim her zaman… Şahit olduklarımın hepsi de mutlular…” (Sayfa:120)
Sağlam bir aile kurumunun olmazsa olmazı sayılan karşılıklı anlayış, saygı, sevgi, hoşgörü, özveri, sabır, bağlılık, vefa gibi bir takım öz değerlerin yitimi sonucu dağılan yuvalar ve bunun sonucunda oluşan mutsuz bir toplum, her aydın gibi onun da üzüntüsü.
Bir de bayramla ilgili bir yazısından kısa bir alıntı aktarmak isterim:
“Her bayram geldi geçti; yaşadıklarımızdan ders almadık. Acı, kavga, dargınlıklar, üzüntüler yaşadık. Oysa bayram öncesinde “bayramlar yaşamın ayrıcalıklı günleridir. Bayram günleri barış, hoşgörü, sevgi, dostluk günleridir.”- dedik durduk. Bu bayramda yaşadıklarımızdan sonra hiç de böyle olmuyormuş dedirttiler. Şiddet, vahşet, katliam, cinayet, yağmalama vardı eski bayramların ruhuna Fatiha dedirten…”
(…)
“Henüz vakit geçmiş değildir. Toplanıp Cumhuriyeti kuranlara minnet borcunu ödemenin, bırakılan emanetin korunması için, geçmişteki o ruhu yakalamanın da tam zamanıdır.” diye uyarıyor. (Sayfa:121-122)
Kademoğlu, bu yapıtındaki söyleşiler bölümüne daha önce benimle yaptığı “On Soruda Bir Gündoğar” başlıklı söyleşiyi de alarak büyük bir jest yapmış bana. Kendisine teşekkür borçluyum.
Sorulardan birinde, kendisinde, eski dostluklardan pek azının kaldığını belirterek Devrek ve Bartın Şenlikleri bağlamına düşüncelerimi sormuştu. Ben de konuyu “vefa” bağlamında ele alarak şöyle demiştim:
“Sizin de belirttiğiniz gibi önce telefonla, ardından mektuplarla başlayan dostluğumuz, sanat sayfalı gazeteler, dergiler, kitaplar, şenlikler ve kitap fuarlarıyla 25 yıldır sürmektedir. Dostlukların sürmesi karşılıklı saygı, sevgi, paylaşım, özveri, iyi niyet, en önemlisi de vefa duygusuyla olanaklıdır diye düşünüyorum. Ne yazık ki günümüzde insanlığımızın, insancıllığımızın olmazsa olmazı sayılan bu duygular büyük oranda aşınıma uğramıştır. İnsanlar arasındaki dostluklar sanki pamuk ipliğine bağlı. Hafif bir esintiyle kopuveriyor. Zaten bu tür dostluklara da dostluk denmez elbette.”
Sonra özetle şöyle sürdürmüştüm sözlerimi:
“Devrek Baston ve Kültür Şenliği ile Bartın Kitap Fuarını altışar yıl yönettiniz. Her yıl, ülkenin üniversite çevrelerinden bir yığın önemli ve değerli bilim insanlarıyla birlikte; yine ülkemizin etkin ve de seçkin şair, yazar ve sanatçılarını bu şenliklerde buluşturdunuz. Onların orada birbirleriyle tanışmasının da ötesinde; kültür ve sanatın büyük kentlerden Anadolu’ya taşınmasında verdiğiniz kutlanası ve alkışlanası emek ve çabanız her türlü takdir ve övgünün üzerindedir. Ne yazık ki sizden sonra o etkinlikler ya tavsadı, ya da eski önemini yitirdi. Kademoğlu da unutuldu sanki. Başta da belirttiğim gibi özellikle vefa duygusunu yitirmememiz gerekir. Vefanın İstanbul’da sadece bir semt adı olmadığını bilmeleri gerekenler bir bilebilse, diyorum.”
Sevgili Mustafa Kademoğlu’nu, bu 75 yıllık birikiminden oluşturduğu, adını da “YÜZÜM BANA BENZER” koyduğu bu özgün yapıtı nedeniyle içtenlikle kutlarken; sağlık ve esenlik dileklerimizle birlikte, yayımlanacağı muştusunu verdiği kitapların vuslatını yine gelecek baharlara bırakmadan okurla buluşturmasını diliyoruz.
15.09.2016