SON KISMET

Çok kısmeti çıkmış olsa da, hala bekar olan Asiye’ye çevresi, “artık evlen” diye baskı yapıyordu. Annesi de, bu kervana katılmıştı. En sonunda Asiye, evliliğe “evet!” demek zorunda kaldı…
Kısa bir süre önce tanıdıkları aile, görücüye geldi. Ortaya ilk çıkan talip, Kamil Bey’di…
Anneler, daha önceden tanıştıkları için sıra kısa zamanda söz kesmeye gelmişti. Asiye, çok gönüllü olmasa da, bu evliliği annelik duygusunu tatmak için, istiyordu. Böylece, annesini de mutlu edecekti. Bütün hazırlıklar tamamlanıp, nikah masasına oturuldu. Sade bir törenle evlendiler…
Kamil Bey, özel bir bankada yöneticiydi. Eğitimli, olgun, çelebi tipli birisiydi…
Evliliğin başlarında olmalarına karşın, akşam yemeklerini, sessizce yiyorlardı. Neredeyse, masada birbirleriyle hiç konuşmuyorlardı. Kamil Bey, yemek seçmiyor, önüne ne konulursa yiyor ama “eline sağlık" demiyor, teşekkür bile, etmiyordu...
Adam, eve iş getiriyordu. Yemekten sonra, hemen dosyalara, hesaba kitaba dalıp, karısının varlığından habersiz çalışıyor, çalışıyordu.
Bir evde, iki ayrı dünyanın insanları gibiydiler. Asiye, çay kahve yapıp, konuşmak için yaklaşıyor; adam, sanki koca bedeninin içinde duygu taşımıyor, kafasını kaldırıp, anlamsızca bakıyordu...
Kayınvalide, yaşına karşın, çok güzel giyiniyor, saçına başına özen gösteriyordu. Otoriter ve mükemmeliyetçiydi…
Eşini genç yaşta kaybetmiş, oğlunu tek başına yetiştirmişti. Bıktırırcasına, Kamil’in okul ve meslek başarılarından söz ediyordu. Bu durum, Asiye’yi ve çevresindeki herkesi usandırmıştı. Kamil, kırk yaşını aşmış bir erkek olmasına karşın, annesinden çekiniyordu. Yatıya kaldığında, odalarına gitmeleri bile, kadını kıskandırıyordu. Hastalık hastasıydı. Bu yüzden, hastanelerin acil servislerinde sabahladıkları, çok olmuştu.
Kadının bu yapmacık halleri, Asiye’yi çok üzüyor, şaşırtıyor, düşündürüyordu. Kendi yetişme tarzı, bu insanlara göre çok farklıydı…
Kadın, Kamil’in başarısının sırrını, kendi yöntemlerini bağlıyordu. Ona göre, bunda uyguladığı cezaların payı, çok büyüktü...
Demek ki, Kamil’in çekinik yapısının altında, bu baskıcı anlayış vardı. Zavallı adam, hiç çocuk olamamış, annesi emretmiş, o yapmıştı…
Asiye, bütün bunlara karşın, ille de çocuk sahibi olmak istiyordu. Evlilikleri, iki yıla yaklaşmıştı. Kadının çok istekli olmasına karşın Kamil, çok ilgisizdi. Yatakta da, hiç konuşmuyordu.
Sonunda Asiye, hamile kalmayı başarmıştı, çok mutluydu! Karnı, büyümeye başlamıştı. Tahlillere, kontrollere gidiyor, doktorların önerilerine harfiyen uyuyordu. Bebeğin cinsiyetinin erkek olduğu anlaşıldığından, her şeyi mavi renk alıyordu.
Adamın kayıtsızlığı, yine sürüyordu. Bereket ki, para konusunda eli açıktı. Etten kemikten bir bedene sahipti ama duyguları yok gibiydi.
Aylar çabucak geçti… Aileye minik konuk gelmek üzereydi. Bebeğin odası, her türlü gereksinimi, özenle hazırlanmıştı. İsmi bile, hazırdı: Anıl!
Asiye, bir gece normal doğumla bebeğini dünyaya getirdi. Tarifsiz bir mutluluk, içindeydi.
Bebeği emzirmeye getirdiklerinde, basık burunlu, çekik gözlü, oğlunun çok sevimli olduğunu düşündü. Doktor, Asiye’yle görüşmek istiyordu, sanki yolunda gitmeyen bir şeyler vardı…
Doktor, bir kromozom hastalığından, söz etti. Bunun adı, “Down Sendromuydu!” Özel bakım gerektiriyordu. İlk şoku atlattıktan sonra, konuyla ilgili ne varsa, okumaya başladı. Bebeği büyüyor, anne-oğul ilişkisi, gün geçtikçe anlam kazanıyordu. Oğlunun ona, çok gereksinimi olduğunu düşünerek, emekli olmaya karar verdi. Anıl büyüyor, aralarındaki sevgi bağı gittikçe yoğunlaşıyordu…
Bu arada, eşi ne kendisiyle ne de Anıl’la ilgileniyordu. Evdeki varlığıyla, yokluğu hiç belli değildi.
Artık, Anıl’ın okul çağı gelmişti. Büyük bir özenle aradı, araştırdı. Oğluna uygun bir “Özel Eğitim Okulu” buldu. Asiye’nin gösterdiği özen, onun öğrenme gücünü arttırıyordu. Öylesine bir dünya kurmuşlardı ki, araya kimseyi almıyorlardı. Daha özel bir söyleyişle, “ikisine bir dünya” yaratmışlardı. Her şeyi birlikte yapıyor, gülüyor, eğleniyorlardı. Asiye, yalnızca bir anne değil, aynı zamanda iyi bir “Psikolog, Pedagog, Öğretmen”di.
Anıl’ın sıkıldığını hissettiğinde, onu sık sık çocuk parkına götürüyordu...
İşte böyle bir gün, çocuk teşekkür etmek amacıyla annesine sarıldı. Bunu bile bir mutluluk oyunu haline getiren kadın, oğlunu belinden kavradı. Kahkahalar atarak, yerde yuvarlanmaya başladılar. Tam bu sırada, Anıl’ın dirseğinin kadının göğsüne çarpmasıyla, Asiye’nin canı yandı.
Yerden kalktıktan sonra, eliyle memesini yoklayan kadın, bir kitle hissetti. Sağlık konularında uzmanlaşan Asiye, hemen doktora gitti. Birçok tetkik ve tahlilden sonra, yaşamının ikinci şokunu yaşadı. Erken evrede meme kanseri olduğunu, öğrendi.
Hastalığını öğrenen Asiye yıkılmadı, umutsuzluğa da kapılmadı. Çünkü en büyük desteğinin oğlu olduğuna inanıyordu. Biliyordu ki, bunca yıldır oğluna verdiği emeğin karşılığı, sevgi olup, ona yaşama gücü olarak yansıyacaktı.
Ertesi sabah uyandığında, kendini çok güçlü hissediyordu. Kanserle savaşmaya hazırdı…
Ayağa kalktı…
“Seni de yeneceğim…
Hodri meydan!”
Diye, bağırdı…