Günlerdir, aylardır TV kanallarında, özellikle Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı kim olacak tartışması…

Hangi haber kanalını açsan aynı tartışma…

Hangi kanalı açsan tartışmayı yapan aynı kişiler…

Kemal Kılıçdaroğlu mu? Ekrem İmamoğlu mu? Mansur Yavaş mı?

Şimdilerde yeni adaylar da piyasaya sürüldü.

AYM Başkanı Zühtü Arslan, AYM eski başkanı Haşim Kılıç, CHP eski milletvekili İlhan Kesici, ekonomist Prof. Dr. Özgür Demirtaş. Ve daha kimler ve de kimler…

Ne diyor CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu?

“Doğrusu çok kişi geliyor. İş dünyasından, eski politikacılardan, bürokratlardan, başka kesimlerden... Rapor yazıp getirenler, özgeçmiş bırakanlar oluyor. Böyle bir beklenti var. Ben herkese aynı şeyi söylüyorum. Buna Millet İttifakı olarak karar vereceğiz. Ve henüz Sayın Meral Akşener ile olsun, görüştüğümüz diğer liderlerle olsun adayın kim olması gerektiği konusunda bir konuşmamız olmadı.”

* * *

O halde neden bu tartışmalar?

Ve neden, ille de Millet İttifakı’nın adayı kim olacak konusu?

Evet, neden?

Bu tartışmalardan amaç, konuyu yalama etmek midir?

Bu tartışmalardan amaç, konuyu sulandırmak mıdır?

Ve de dolaşıma sunulan isimleri yıpratmak mıdır amaç?

Ya da dolaşımdaki isimlerin önünü kesmek midir amaç?

Şimdilik bilemiyoruz…

Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfi Savaş’ın da ismi dillendirilmişti. Bunun üzerine Lütfi Savaş, “Kimin ismi ön plana çıkarılıyorsa o tehlike arz ediyor, onu yiyelim demektir. Ben, bu konuda hiçbir şeye aday değilim” demişti.

Ve devam ederek “Cumhurbaşkanı adayı sadece başarı, sadece birikimle olmuyor; ulusal ve uluslararası karar vericilerin işaret edeceği bir insanı aday yapacaklar” demişti.

Aslında bu sözlerle, çok önemli bir durumun altını da çizer olmuştu.

Nitekim eski istihbaratçı Mahir Kaynak da bir TV söyleşisinde, “Türkiye’de nasıl bir iktidar olması isteniyor ise o oluyor, biz de onaylıyoruz” demişti.

İşte Türkiye siyaseti bu görüntüden kurtulmalı, bu görüntüden kurtarılmalıdır.

* * *

Elbette Türkiye için 2023 seçimleri önemlidir.

Cumhurbaşkanlığı seçimi ise daha da önemlidir. Özellikle de Başkanlık Sistemine geçilmiş, yetkilerle donatılmış Cumhurbaşkanlığı nedeniyle…

Ama bilinmelidir ki, özellikle bölge politikaları nedeniyle Cumhurbaşkanlığı seçimi ve seçilecek Cumhurbaşkanı, ABD ve Batı’nın merceği altındadır.

Ve de ABD ve Batı tarafından zaman zaman bu mesaj da verilmiştir.

Bu nedenlerle, seçilecek Cumhurbaşkanı’ndan beklentilerimiz vardır:

Öncelikle kurucu iradenin belirlediği bağımsızlık kurallarını unutmamalıdır.

ABD ve genelde Batı’nın taşeronu olmamalıdır.

Parlamenter sisteme geçilse bile köşkünde kampa çekilir gibi durmamalıdır.

Türkiye’yi, yalnız Cumhurbaşkanlığı makamının penceresinden seyretmemelidir.

Abdullah Gül gibi Çankaya noteri olmamalıdır.

Demirel gibi şapkasını alıp gitmemelidir.

Ahmet Necdet Sezer gibi Çankaya’daki odasında bir hukuk danışmanı gibi oturup, elçilerin kayıt-kabulünde merasim komutanı gibi durmamalıdır.

* * *

Ve de seçilecek Cumhurbaşkanı:

Tüm yasaların onun imzasıyla yürürlük kazandığını bilmelidir.

temel kurumlarının, onun imzasıyla işlerlik kazandığını bilmelidir.

Özet olarak, bir ülkenin kötü gidişinden Cumhurbaşkanı’nın da sorumlu olduğunu bilmelidir.

Yani seçilecek Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı makamında kamp yapmaya, sarayda piknik yapmaya gitmediğini bilmelidir.

Ve de seçilecek Cumhurbaşkanı, özellikle yeni bir BOP eş başkanı olmamalıdır.