İyilik, iyiliktir.

İyiliğin derecesi mi olur?

Olur.

!!??...

Aşağıdaki öykü, bunu anlatan bir öykü.

Öyküyü, Microsoft Şirketi’nin kurucusu ve sahibi, dünyanın en varsıl adamı olarak bilinen Bill Gates’in dillendirdiği anlatılır.

Bir gün Bill Gates’e sorarlar; “Bu dünyada sizden daha varsıl biri daha var mı?" diye...
Gates yanıt verir; "Evet bu dünyada, benden daha varsıl(lar) var.. Ve ben o varsıllardan birini tanıma bahtiyarlığına eriştim" der.

Soranlar, aldıkları yanıt karşısında şaşkındırlar.

Büyük bir merak ve şaşkınlıkla; “Kim bu sizden daha varsıl olan kişi?” diye sorarlar, Bill Gates’e...

Gözleri buğulanır Gates’in..

Sonra yavaş yavaş, tane tane anlatmaya başlar.
"...Eğitimi tamamlayıp, Microsoft şirketini kurma aşamasındaydım. Bir uçuş öncesinde, Newyork Havaalanı’ndayım..

O an orada bulunan gazete satıcısının elindeki gazetelerden birinin başlığı takıldı gözüme. O gazeteyi almak için elimi cebime attım; baktım bozuk param yok..

Gazeteyi almaktan vazgeçip, tam oradan ayrılıyordum ki; gazete satıcısı siyahi genç önüme geçti; ‘beyefendi buyurun gazeteyi..’ dedi.

Ben de ona : ‘bozuk param yok(muş), almayacağım’ dedim.
O da : ‘Ben size, gazeteyi hediye ediyorum, buyurun lütfen...’ dedi.
Bu olaydan 3 ay sonra yolcuğum yine aynı hava alanına denk geldi..
İlginçtir, gözüm yine bir gazeteye ilişti..

Elimi cebime attım, yine bozuk param yok...

Aynı çocuk geldi, gazeteyi uzattı; ‘buyurun...’ dedi.

Mahcup olmuştum.

Dedim ki, ‘Evlat, bundan önce de aynı durumu yaşadık. Sen bu tür durumlarda, her karşılaştığın insana, sattığın gazeteyi hediye mi ediyorsun?’ dedim..

Ve o siyahi genç; hiç beklemediğim, hiç ummadığım bir yanıt verdi...
‘Tabi ki...’ dedi.

Sonra gözlerimin içine baka baka; ‘Ben verdiğimde, tüm kalbimle, tüm içtenliğimle veriyorum. Bu da beni son derece mutlu edip, rahat kılıyor... Huzur doluyor içime... İyilik yapmanın böyle bir şey olduğunu düşünüyorum...’ dedi.

Şaşkındım.
O siyahi gencin verdiği yanıt, aklımı öyle bir karıştırdı ki; günlerce, o çocuk, hangi mantık esasına ve hangi hissiyata göre böyle söylüyor diye düşünüp, durdum.
19 yıl geçti aradan.

Ekonomik gücümün doruğuna ulaşıp, dünyanın en zengin adamı olduğum zaman, bu genç delikanlının iyiliğinin karşılığını verebilmek üzere onu arayıp bulmaları için bir grup oluşturdum.. Oluşturduğum o gruba ‘falan havaalanına gidin ve bana gazete satıcı siyahi genç delikanlıyı bulun...’ dedim.

Bir buçuk ay aradan sonra o delikanlının, havaalanların birinde bekçilik yaptığını öğrendim...

Ona bir davetiye gönderip, ofisime davet ettim, ofisimde ağırladım.

Ona ‘beni tanıyor musun?’ diye sordum.
O da; ‘Tabi ki siz Bil Gates’ siniz, herkes tanır sizi...’ dedi.
Ona: ‘Anımsar mısın, sen ufakken gazete satıyordun; bende bozuk yoktu ve sen bana (üstelik iki kez) gazete hediye etmiştin. Bunu neden yaptın?’ dedim.

Olağan bir soruyu yanıtlar gibi, omuz silkti.
‘Bunun belli ve kesin bir nedeni yok.’ dedi. ‘Ben birine karşılık beklemeden bir şey verdiğim zaman bundan büyük bir haz alıyorum. Ve bu durum, beni, rahat ve huzurlu kılıyor...’
... ...

Çok hoşuma gitmişti verdiği yanıt; ona, ‘Bana yaptığın iyiliğin karşılığını vermek istiyorum; dile benden ne dilersen!’ dedim

Güldü.

‘Gerçekten mi?’ dedi; ‘Gerçekten de ne istersem, verecek misiniz?’
‘Evet evlat’ dedim; ‘Evet... Ne istersen vereceğim...’

Sessizce başını önüne eğdi.

Derin bir sessizlik kapladı odamı

Onun bu hareketini, ‘isteyeceği şeyleri düşünüyor’ olarak algıladım..

Sonra eğik başını kaldırdı.

Öyle bir şey(ler) söyledi ki; ne zaman aklıma gelse hafif bir ürperti sarar tüm bedenimi.

‘Teşekkür ederim Beyefendi...’ dedi; ‘Benim hiç bir şeye ihtiyacım yok... Biliyorum, siz yaptığım iyiliğe karşılık iyilik yapmak istiyorsunuz. Ama ne yaparsanız yapın, ne verirseniz verin; ‘benim size yaptığım iyiliği karşılayabilecek düzeyde bir iyilik’ yapamazsınız.

Sinirlenmiştim.

“Neymiş ki bana yaptığın iyiliğin derecesi? Ben bu gücümle nasıl olur da yaptığın o iyiliği telafi edemezmişim!” dedim.

Oturduğu yerden ayağa kalktı.

‘Beyefendi, sizinle aramızdaki fark; ben size yoksulluğumun doruğunda iken o iyiliği yaptım. Oysa siz, zenginliğinizin doruğunda iken, size yaptığım iyiliğin karşılığını veriyorsunuz. O koşullarda yapılan iyiliği, bu koşullarda yapılan bir iyilik telafi edebilir mi?

Ancak gösterdiğiniz duyarlık beni mutlu etti, teşekkür ederim...’ dedi.

Hiç beklemediğim bu yanıt karşısında, dilim tutulmuş, donmuş kalmıştım adeta.

Delikanlının o sözü; ‘kendisinin, benden daha varsıl olduğunu hissetmeme neden oldu...

O an inandım ki; en makbule geçen iyilik; ihtiyacın had safhada olduğu zamanda yapılan iyiliktir.

Bu delikanlı, yoksul bir çocukken bana böyle bir iyilik yapmış; delikanlılığında da bu dersi vermişti.”

* * *

Demem o ki; bakın çevrenize, kulak verin çevrenizdeki sesli ya da sessiz çığlıklara.

İyilik bekleyen, gereksinimi had safhada olan o denli çok insan var ki.

Erdemdir iyilik yapmak, yüce bir duygudur.

Sarılın bu yüce duyguya.

İyilik yapın.

İyilik yapmanın o denli çok yolu, yöntemi var ki...