Çocukluğumdan beri, tarih, sanat, mimari, su ve tabiatı ile insanları büyüleyen, Rönesans’ın doğduğu İtalya’yı çok merak ederdim.
18 Mayıs Pazar sabahı Türk Hava Yollarına ait bir uçakla Napoli’ye gittik.
Napoli bizim Dolapdere’ye benzeyen, kural tanımayan insanlarıyla ünlü bir garip şehir. Ayak üstü, turdan bir arkadaşımızın bavulu çalındı. Napoli’yi hiç sevmedim.
Napoli şehir turundan sonra, M.S. 79 yılında Vezüv yanardağının püskürmesiyle kül bulutu altında kalan ve taşlaşmış bedenlerin görüldüğü antik Pompei şehrine gittik.
Hayranlıkla izlediğim antik şehrin dört bir yanında genelevleri görünce çok şaşırdım. Pompei’de milattan önceki yıllarda bu denli cinsel sapkınlığın yaşanması beni çok şaşırttı. Bu yüzden Pompei halkının da, Lut kavmi gibi edepsizlikleri yüzünden Allah tarafından cezalandırıldığı söylenir.
Napoli’den sonra Roma’ya gittik.
Roma’da panoramik şehir turunda Colesseum, İspanyol Merdivenleri, Trevi Aşk Çeşmesi, Piazza Venezia, Vittoria Emanuela Anıtı, Roma Forum, Antik Stadyum, Vatikan Cumhuriyetinin kült merkezi St. Pietro Katedralini ziyaret ettik.
Roma’ya hayran oldum. Roma’da böylesine bir uygarlığın yaşanması beni dehşete düşürdü. Roma´nın meydanları, muhteşem binaları, her binada sizlere tepeden bakan binlerce heykelleri, fıskiyeleri, kiliseleri görülmeye değer dünya şaheserlerdir.
Hani, tarihte batık kıta diye anılan Atlantis’te yaşadığı varsayılan efsanevi “MU” kavmi uygarlığının insanları tarafından inşa edilmiş bir şehir gibidir Roma.
Roma’da bulunan ve dünyanın en küçük devleti olan Vatikan’daki olağanüstü kilise günde yüz binlerce (abartmıyorum, biz üç saat kuyrukta bekledikten sonra girebildik) turist tarafından ziyaret edilen muhteşem bir sanat eseridir.
Vatikan Hristiyanlığın Katolik mezhebinin yönetim merkezidir. Vatikan’ın Devlet Başkanı Papa’dır. Vatikan’ın 930 nüfusu, 100 (yüz) kişilik İsviçre’li askerlerden oluşan bir ordusu varmış.
Roma’nın, ihtişamlı tarihi, muhteşem coğrafyası ve Latin kültür kökeniyle dünya harikası bir şehir olduğu kanaatine vardım.
Roma’ya hayranlığımı şu dörtlüğümle dile getirmeye çalıştım.
Roma’nın sokaklarında zamana yolculuk yaptık,
Heykeller dile geldi, sevgiyle selamlaştık,
“Hoşgeldiniz zamaneler, bizleri unutmayın” dediler,
“İtalya sizlerle yaşıyor” diyerek vedalaştık...(Mehmet Özata).
Üçüncü gün, otelde sabah kahvaltısından sonra Castelli Romani ve dağ köyleri turuna katıldık.
Roma yakınında Papa’nın yazlık sarayının bulunduğu Castel Gandolfo ve her yaz çiçek festivalinin yapıldığı Nemi olağanüstü güzellikte köylerdi.
Yemyeşil, dupduru bir krater gölünün çevresinde yer alan bu köylere de hayran oldum. Nemi’de yediğimiz dağ çileği turtası nefisti.
Napoli’ye giderken uçakta arkamızda oturan 2,5 yaşında Alya adlı güzel bir çocuğun konuşmaları dikkatimi çekti. Aklı evvel, çok sevimli ve çok güzel bir çocuktu.
Alya, tur boyunca annesi Özgecan, babası Nuri Taktak beye ve bizlere en küçük bir sorun çıkarmadan gezerek herkesin sevgilisi oldu.
Koskoca İtalya’yı bir köşe yazısında anlatmak çok zor. Önümüzdeki hafta İtalya yazıma devam edeceğim.
Milano’da Vittoria Emanuela çarşısında gezerken tanıdık bir sima görünce, “Aaa bu Belusconi” diye bağırarak yanına gittim ve birkaç koruması müdahale etmeden Berlusconi ile samimi bir şekilde “çak” yaparak selamlaştık.
Haftaya Floransa, Monte Catini, Siena, Venedik, Milano ve Torino anılarımı anlatacağım.
28 MAYIS 2014