Görgüsüz zengin Amerikalı karı-kocanın yolları, Avrupa turundan sonra Türkiye’ye düşmüş…

Avrupa’dan çok, Türkiye’den antika alıp Amerika’ya dönmeyi ve aldıklarıyla dost ve komşularına “caka” yapmayı kafalarına koymuşlar.

Boğaz, rakı, balık, şantöz-dansöz, güzel günler geçirmişler İstanbul’da.

Halı, nargile, takı vs kazıklana kazıklana yolları bir Han’a düşmüş.

Hat Sanat’ı örnekleri satan bir Antikacı’dan

“Esmâül Hüsnâ, Besmele, Edep Yâhû” almışlar.

Tam çıkarken duvarda çakılı eski bir çerçeve görmüşler.

Hoş bir “Hat Sanat”ı ama çok eski ve orijinal olduğu belli…

Antikacıdan bunu satın almak istemişler…

Adam nazlanınca; 15 Bin dolar teklif etmişler.

-“15 Bin Dolar?.”

Antikacı merdiven kurup, çıkmış duvara sökmüş levhayı, paketlemiş.

Amerikalı karı-koca tam uğurlanırken:

-“Ne yazıyor bunun üstünde?” diye sormuş karısı.

Uyanık Antikacı 15 Bin hatırına, geçiştirmiş…

-“Bilmem ki, eski Türkçe bu, her şey olabilir, hatta Atasözü bile olabilir…”

Paketi kapan çift çıkıp gitmiş Han’dan.

Amerika’ya döndükten sonra bu harika HAT tablosunu mâlikhânelerinin salonunda en mutena yerine asmışlar.

Çok da gururlanmışlar.

Hat sanatındaki yazının en anlama geldiğini öğrenmek için Ermeni komşusu Ohannes’i davet etmişler evlerine.

Ermeni mücevheratçı, duvarın önünde durmuş…

Uzun uzun bakmış…

Duvarlardaki tüm “Esmâül Hüsnâ, Besmele, Edep Yâhû”ları tek tek okuyup, ne oldukları hakkında bilgi vermiş…

Sıra gelmiş duvardan söktürüp aldıkları pahalı parçaya.

-“Bunda ne yazıyor?”

Ohannes şöyle bir tebessüm etmiş:

-“Nereden sökülmüş bu?...”

-“Kapalı Çarşı gibi bir Han’daki antikacının duvarından…”

-“Dükkânın içinde miydi bu?...”

-“Yok dışındaydı, yüksekte…”

-“Adamın malı değil, bunu çalmış…”

-“Nasıl?”

-“Han’a âit, resmi işâret levhasıdır; çünkü, ‘HELÂYA GİDER’ yazıyor üstünde...”