“Niye bilim ve teknolojinin hiçbir dalında yokuz?” adlı yazımda;
“Biz niye fizikte, kimyada, uzay biliminde, tıpta, biyolojide, sosyolojide, psikolojide... teknolojide... ne bileyim... antropolojide, hayvan biliminde, bitki biliminde... yokuz?” demiş;.
“Niye biz de Batı’lılar gibi, bir şeyler bulup, keşfedemiyor, üretemiyor, insanlığın hizmetine sunamıyoruz? (...)
Niye her bir şeyi Batılılar buluyor, niye onlar uzayda cirit atıyor da, biz onları sadece tren izler gibi izliyoruz? Neyimiz eksik bizim Batılılardan?
Hadi biraz daha açalım; Amerikalılardan, Almanlardan, İngilizlerden, Hıristiyanlardan, Musevilerden... neyimiz, hangi organımız, hangi duyumuz, hangi sezimiz eksik?
Biz niye huzursuzluktan, geçimsizlikten, kavgadan, kinden, nefretten başka bir şey üretemiyoruz?” diye de devam etmiştim.
Okurum Selmanpakoğlu , (bu yazımın yanıtıdır düşüncesiyle) Erdal İzgi’nin, bir yazısını göndermiş.
* * *
İşte o yazı...
“... Doktor Ali Kırkalı.
Hacettepe Tıp mezunu.
İskoçya Glascow, İngiltere Cambridge Üniversitelerinde öğretim üyeliği yaptı.
İzmir'e döndü... 1994'de profesör oldu.
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi'nde, üroloji kliniğini kurdu.
Bağırsaktan mesane yaptı, tarihe geçti.
* *
Böbrek kanseri tedavisinde yöntem geliştirdi.
Avrupa Kanser Araştırmaları Kurumu'na 6 yıl başkanlık yaptı.
Dünya Onkolojik Araştırma Derneği başkanlığına seçildi.
Avrupa Üroloji ve Onkoloji (kanser) okulunda dersler veriyor.
Birçok uluslararası ödül kazandı.
Amerika'da hiç eğitim almadı ama Amerika Üroloji Derneği komitesine başkan ilan edildi.
* *
Yine bir gün...
Cep telefonundan aradılar.
Amerikan Ulusal Sağlık Araştırmaları Enstitüsü'ne davet ettiler.
Birlikte çalışmak istediklerini; isteğin, Beyaz Saray' ın (ABD Başkanı Barac Obama'nın isteği) olduğunu bildirdiler.
Washington'da 20 ayrı mülakattan geçirdiler.
Sonuçta...
54 yaşındaki Kırkalı, Amerika'nın en iyi 10 doktorunu geride bıraktı ve seçildi.
* *
ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü, dünyanın en büyük bilimsel topluluğu olarak biliniyor.
Prof. Kırkalı, burada bilimsel danışman olarak görev yapacak.
Bölümü için ayrılan 1 milyar doları yönetecek.
Obama dâhil, en üst düzeydeki Amerikalıların doktorluğunu yapacak.
Her türlü bireysel refahı sağlanacak.
ABD'li senatörden fazla maaş alacak.
* *
İzmir sevdalısı Kırkalı Hoca, ayrılırken;
‘Hayatım boyunca üroloji kanseriyle uğraştım. Tüm dünyaya, ameliyatı öğretiyorum. 40 ülkenin misafir profesörüyüm. Bu kararıma, sağlık alanında yaşananlar etkili oldu. Ülkemde doktorlara 'para taciri' olarak bakılıyor.
Dayak yiyor, tartaklanıyor, taciz ediliyor...
Hastanede yapamadıklarım için muayenehane açtım, dünyanın dört bir yanından hasta geldi. Buna karşı geldiler.
Potansiyelim minicik oldu. Üniversitede 'emekli oldu, çalışmıyor' dedikodusu çıkarıldı...
Demek ki ülkem ve üniversitem benden faydalanmaya gerek görmedi.
Gün gelir çağırılırsam; o gün koşa koşa Türkiye'me dönerim’
Dedi ve gitti.
* *
Sevinir misin?
Üzülür müsün?
Türkiye adına...
Gururu dünyaya bedel.
Sözleri kanserden beter!...”
* * *
Okurum Selmanpakoğlu, “.... ‘Niye bilim ve teknolojinin hiçbir dalında yokuz?’ adlı yazınızın yanıtı, işte burada Sayın Haboğlu...’ demiş ve eklemiş; “İşte bunun için yokuz...”
* * *
Prof. Dr. Ali Kırkalı örneği; ‘Niye bilim ve teknolojinin hiçbir dalında yokuz?’ sorum için, elbet çarpıcı bir örnek..
Ama yeterli bir örnek değil.
Bu ülkenin, bu coğrafyanın insanları bu tür örnekleri yıllardır, görüyor ve yaşıyor. Artık kanıksandı bu tür örnekler.
Sorun burada değil; sorun, başka bir yerde...
Sorun, İslamiyet’i yanlış yorumlayan ve yorumlatan din ve siyaset adamlarında.
Aklı, fikri ve ruhu hâlâ 1500 yıl öncesinde kalan yobaz çevreler, İslam dünyasına nefes aldırmıyor.
İslam dünyası, etrafını sarıp sarmalayan bu koyu taassup nedeniyle; sağlıklı ve özgürce düşünemiyor, sorup, soruşturup, sorgulayamıyor.
Sağlıklı ve özgürce düşünemeyen bir toplumun bireylerinin, bilimsel çalışmalar yapması, bu alanlarda bir şeyler üretmesi mümkün mü?
Nitekim de üretemiyor.
Üretemediği için de aklen de fikren de, ruhen de açık ya da gizli olarak Batı’ya bağımlı oluyor.
Onun için de Batılının ürettiğine, Batılının bulduğuna ve bulacağına muhtaç oluyor.
Anılan yazımda, bu gerçekleri ortaya koyduğumu ve özenle vurguladığımı sanıyorum.
Görüyorsunuz işte; 21 yüzyılda hâlâ heykellere, “put” gözüyle bakıyor; hâlâ İslamiyet’te “suret”, günah mıdır, değil midir tartışmaları yapıyoruz.
Bu tartışmalardan, bu kavgalardan; “düşünmeye, araştırmaya, sormaya, soruşturmaya, sorgulamaya, üretmeye...” fırsat kalmıyor ki...