Diyanet İşleri Başkanlığı, bu seneki Ramazan konusunu “israf” olarak belirlemiştir.

İsraf ve savurganlık, dinimizin haram kıldığı bir husustur. İnsanları iflasa sürükleyen, onları yoksulluğa mahkum eden bir mali hastalıktır. Bunun için dinimiz savurgan insanlara şeytanın kardeşleri demiştir.

Bildiğiniz gibi israf, gereksiz harcamalardır.

Elimizdeki para, mal, zaman ve ömür gibi imkanları gereksiz ve lüzumsuz yerde tüketmek, yok etmektir.

İsraf ve savurganlık, toplumsal hayata ulaşırsa, o milletin yıkımı demektir. Bunun için büyüklerimiz, israf eden iflas eder, iflas eden yok olur, iktisat eden, tasarruf eden zengin olur, demişlerdir.

İnsani ve İslami anlamda israf, ne şahsi ve ne de toplumsal olarak hiçbir hayır ve faydası olmayan yerlerde varlıklarımızı tüketmek, telef etmektir. Nimetlerin kıymetini bilmemek, onlara nankörlük etmektir. Böylece insanın kendisine yaptığı bir ihanettir.

Plansız, projesiz, yersiz yere yapılan, gereksiz, politik amaçla yatırımlar da israf sayılır. Çünkü milli varlığın savurganlığıdır bu.

Nelerin israf, savurganlık ve nelerin iktisat, tasarruf olduğunu her aklı başında olan mümin çok iyi bilir. Deli ile akıllıyı birbirinden ayıran özellik, kişinin kârını ve zararını bilmesidir derler. Onun için israf ahmaklık alametidir. Çalışıp çabalayıp didinerek kazanılanı hiç uğruna saçıp savurmak elbette ki akıllı insan işi değildir.

Peki, savurganlığı önlemenin tedbiri, çaresi nedir? Elbette ki ferdi, ailevi ve toplumsal. Devlet, millet işbirliği ile ve özellikle de eğitimle savurganlık önlenebilir bir konudur. İnsanlar ta bebeklikten itibaren ailede, evde, okulda bu hususta eğitilirlerse ebeveynler bunu ciddi olarak yaparlarsa, tutumluluk kişide ahlak haline gelir.

Bu arada israftan kaçınayım derken cimriliğe ve pintiliğe de düşmemek, piyasanın canlanması, ekonomik hareketliliği sağlamak da gerekmektedir. Çünkü değişimle herkes nasibini alabilmelidir.

İsraf ve savurganlıkla ilgili yüce Allah’ın fermanına ve R.SAV.in ölümsüz öğütlerine kulak verelim:

Ulu Allah cc. Hazretleri buyuruyor:

“Ey benim güzel kullarım Bütün nimetlerimi sizin için yarattım ve emrinize verdim. Yiyin, için, ama israf etmeyin. Çünkü Allah savurganları asla sevmez.” Araf suresi, 31, Enam 141. Bu ayet, aynı zamanda sofrada yemek duasıdır.

Yine yüce Allah:

“Allah’ın nimetlerini israf edenler, şeytanların kardeşleridirler. Şeytan ise rabbine karşı nankörlük etmiştir. Elini çok sıkan, pintilik ve cimrilik yapma, savurgan da olma. Orta yolu takip et. Sonra elinden gidenlerin hasretini çekersin. (İsra 26-27-28-29. ayetler, Furkan 67. ayet) buyurulur.

R.SAV. efendimiz hazretleri de; “Rızkın yarısı –iktisatta- tasarruf etmektir. Çalışan ve kazancını israf etmeyenler asla fakir olmazlar. (Buhari, Tabarani) buyurur. Evet, kazanmak zor iştir. Fakat kazancını elde tutmak, onu korumak, israf etmemek ise daha da zordur. Mühim olan zoru başarmak, engele takılmamaktır.

İnsanın kazancı, geliri ne olursa olsun, daima ilerisini düşünerek hareket etmeli, ayağını yorganına göre uzatmalı, geleceği için tedbir almalıdır.

Hiç kimse mal benim, ben kazandım, istediğim gibi harcarım diyemez. Çünkü servet, millidir. Harp halinde devlet el koyabilir. O imkan bu vatanda kazanılmıştır. Milletin zenginliği, devletin gücünü temsil eder ve şunu iyi bilelim; borç alan emir alır. Borç veren emir verir. Özellikle devletler, uluslararası ilişkilerde bu husus çok önemlidir. Bugün dünyada hak ve adalet maalesef güçle, zenginlikle ölçülmekte, kim güçlü ise o haklı olmaktadır. İnsanlar, devletler bükemediği eli öpmek zorunda kalmaktadırlar. İşte bugün ortadoğunun hali. 20 bin km uzaklıktan ABD gelip Suriye’yi, Irak’ı işgal etmekte, sana da sınırını koruduğun içi teröristlere yardım etmektedir. Adalet bunun neresinde. İşte bu süper güçtür. Zalim güçlerin karşısında ancak güçle durulabilir. Bu ise zenginlikle olur. Zenginlik de ileri teknoloji üretmek ve ihraç etmekle mümkündür.

Bu hususta Hz. Muhammed SAV. efendimiz, 1500 sene önceden bizler ibakın nasıl uyarıyor: “Öyle bir zaman gelecek ki, paranız olmadan gücünüz olmayacak, sözünüz dinlenmeyecek. Para ölçü olacak. Parası olmayanın ne dini ve ne de dünyası korunabilecek. Adalet eşitlik güçle, güç de çok çalışarak kazanılan para ile elde edilecektir” buyurmak suretiyle sanki günümüzü anlatıyor ve bizleri uyarıyor. Güçlü olmamızı istiyor. Onun için çalışacağız, çabalayacağız, kazanacağız, ama asla israf etmeyeceğiz, cimrilik yapmayacağız, güçlü fert güçlü aile ve güçlü devlet olacağız.

Bunun yolu tasarruftan geçiyor. Yılanca yılan kış uykusuna yatınca toprağı bile idareli kıdım kıdım yermiş. Yemekle toprak biter mi? R.SAV. ırmaktan bile abdest alırsanız suyu israf etmeyiniz. Nedenini soranlara, alışırsınız da israfa dalarsınız, buyurmuştur.

Bugün Türk toplumu maalesef felaket derecesinde lüks ve israf içindedir. Evlerde, toplumsal yerlerdeki israf almış yürümüştür. Çöpe atılan ekmekler, yenmeyen yemekler, boşa akıtılan sular, fuzuli yanan lambalar, giyilmeyen fazla giysiler, parklarda bahçelerde kahve ve oyun salonlarında öldürülen zaman, heder edilen ömürler, lüks yaşantılar, yakılan benzinler, şehri tamamen otoparka çeviren otomobil bolluğu ve otomobillerin lüzumsuz kullanımı. Kamudaki savurganlıklar, lüzumsuz siyasi ve politik harcamalar, makam arabaları israfı vs gibi sayılamayacak kadar çok israf alışkanlığı... İnanın ki bir milletin fakirliğe doğru hızla giden bir felaket habercisidir.

Ne demişler: Memuru süslü avrat, zengini haylaz evlat, köylüyü kuru inat yıkar. Onun için gösterişten, lüzumsuz lüks yaşantıdan uzak olmalıyız.

Netice:

İsraf felaket, tasarruf bereket, selamettir. Çünkü israf eden iflas eder. İktisat eden rahata erer. Hedefimiz, düsturumuz olmalıdır Kendimiz için, ailemiz için, topulumumuz, hatta toplumların mutluluğu için harcamalarımızda ölçülü, dengeli olmalıyız. Lüks ve israftan kaçınmalıyız. Vesselamü ala menittebealhüd.