Mensubu bulunmakla iftihar ettiğimiz İslam dini, en üstün erdemleri içeren bir dindir. İyi olan ne varsa emretmiş, kötü olan ne varsa yasaklamıştır. Dinimizin emrettiği iyilerin başında ahde vefa ve doğruluk gelir. Bu iki özellik aklen de iyidir, çünkü saygının ifadesidir. Onun için güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilen sevgili peygamberimizin en mümeyyiz özelliklerinden ikisi doğru ve ahde vefalı oluşudur. Bu özellikleri dolayısıyla kendisine, güvenilir Muhammed anlamında Mu-hammedü'l-emin denilmiştir.
Rabbinden, di nîni aleni tebliğ emrini aldığında, Kureyşlileri Sefa tepesinin eteğine topladı ve asıl tebliğini yapmadan önce; "Size şu tepenin arkasından bir ordunun geldiğini söylesem inanır mısınız" diye sordu. Kureyşliler; "Evet inanırız, çünkü sen doğru söylersin, güvenilir birisin" karşılığını verdiler. Çünkü onu böyle tanımışlardı.
Allah Rasulü, bizim de verdiği sözü tutan, konuştuğu zaman yalan söylemeyen birisi olmamızı istemiştir.
Bizler bezm-i ezelde Rabbimizin; "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" hitabına "Evet Rabbimizsin" diyerek müsbet cevap vermişiz. Dünyaya geldikten sonra da kendi irademizle "la-ilahe illallah" diyerek sadece O'nun ilah olduğunu, O'ndan başka ilah olmadığını ikrar etmiş, müslüman olmuşuz.
Öyleyse Allah'a karşı kulluğumuzu bilip, tek Allah inancını zedeleyici fikir karışıklıklarından arınmamız, O'na karşı kullukta kusur etmememiz, emirlerine uyup, yasaklarından uzak durmamız verdiğimiz sözün gereğidir. Ahdimize vefadır. Aksi davranışlar ise ahde vefasızlıktır. Rabbimiz Kur'an'da kendisine ve insanlara karşı olan ahdimize uymamızı emreder. Kur'an'da, içerisinde ahd kelimesi kullanılarak, ahde vefayı emreden on iki tane ayet vardır. Örnek olarak bunlardan birkaçının mealini sunalım;
"Allah'ın ahdini az bir menfaat karşılığı değişmeyin. Şüphesiz Allah'ın katındaki, sizin için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz!...
(Nahl; 16/95)
"Ahdinizi yerine getiriniz, çünkü ahdinizden mesulsünüz." (Isra;17/14)
"Ey iman edenler! Bağlandığınız ahidleri yerine getiriniz." (Maide;5/1)
Ahde vefa ve doğruluk insanların güven duygusuna saygı göstermek, onu istismar etmemektir. Aksi ise, insanlara hıyanet ve onları kandırmaktır. Onlara saygısızlıktır. Bu da, "Kendisi için istediğini müslüman kardeşi için de istemek" zorunda olan bir müslümana yakışmaz. Çünkü bu tür davranış içi-dışı birbirine uymayan münafıkların özelliklerindendir, Nitekim bir hadisinde Efendimiz, "Dört haslet var ki bunlar kimde bulunursa o kimse halis münafık olur. Bir kimsede bunlardan biri bulunursa, bu huyu bırakıncaya kadar, kendisinde nifaktan bir parça vardır. Kendisine emniyet edilirse hıyanet eder, konuşurken yalan söyler, söz verirse sözünde durmaz, niza ederse haddi aşar." buyurmuşlardır.
Rasulüllah'ın izinden gelen halis bir mü'min olmak istiyorsak, sözümüz ve özümüz doğru olsun. Verdiğimiz sözü tutalım, tutamıyacağımız sözü vermeyelim.
Yazımızı bir hadisle bitirelim: "Müslüman kardeşin seni tasdik ederken (sana teslim olmuşken) ona yalan söylemen hıyanet olarak sana yeter."