Bugün sizlere sağlıktan, sağlıklı yaşamaktan bahsedeceğim. Bilindiği üzere, kısa dünya hayatına adeta imtihana tabi olmak, bu imtihanı da elden geldiği kadar kazanmak için gelmiş bulunuyoruz. Yüce Rabbimiz; Mülk suresi 2. ayette "Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için ölümü ve hayatı yaratan O'dur." buyurarak, dünyadaki imtihanda hasta olanların başarılı olamadığı gibi; ahiret imtihanında da sağlıklı olmayanlar nasıl başarılı olurlar? İslam'ın beş şartından olan oruç ve hac, tamamen sağlığa, zekat ise meşru çalışmaya dayanmaktadır. Demek oluyor ki, sağlığı yerinde olmayan bir kişinin ibadetleri de eksik olmaktadır.
Sevgili Peygamberimizin sağlık ve sıhhatin önemini açıklayan pek çok hadis-i şerifleri bulunmaktadır. Hatta sağlıkla ilgili buyurmuş oldukları sözleri özel bir kitap haline getirilmiştir. Efendimiz hayatında, mevcut olan ilaç ve tedavi şekillerini bildikleri gibi, yeri gelince hangi ilaçtan ne zaman ne kadar içileceğini de bilirlerdi. 'Hastalık, kaderde olduğu kadar, tedavi de kaderde vardır. Ey Allah'ın kulları, tedavi olunuz. Hastalıklarınızdan kurtulmaya çalışınız, ölüm ve ihtiyarlık dışında, bütün hastalıkların devası vardır." diye buyururlardı. Aşere-i mübeşşereden olan Ebu Ubeyde b. Cerrah (R.A.) ashabı kiramın doktoru idi. Peygamberimiz (S.A.V.) hastaları ziyaret ederken "Ebu Ubeyde bu hastayı gördü mü?" diye sorarlardı. İmam Gazali, "Doktoru olmayan bir yerde yaşamak caiz değildir." demiştir.
Sağlık kurallarına uymayan, zararlıdır dendiği halde o fenalıktan sakınmayan kişilerin başına gelecek hastalık ve felaketin faturası da o kişilere aittir. Tıp ilmi sigaranın, alkollü içeceklerin ve uyuşturucuların sağlığa zararlı olduğunu tesbit etmiştir. Buna rağmen; gırtlak, mide, bağırsak, akciğer kanseri vb. hastalıklara düçar olanlar, belki de huzur-u ilahide kendilerini öldürenlerin, yani intihar edenlerin yanında yargılanacaklardır. Zira hastalığa sebep olan şeylerden sakınmamak, azar azar ölüme gitmek demektir. Cenab-ı Hak: 'Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareketinizde dürüst davranın. Çünkü Allah dürüstleri sever.' buyuruyor. (Bakara, 195)
Son yıllarda kan bağışının yaygınlaşması yanında organ naklinde de ilerlemeler kaydedilmiştir. Böbrek, kalp, göz gibi organların nakline bütün alimler, din bilginleri cevaz vermektedir.
Uzvun manevi sorumluluğu, onu bulunduran, taşıyan beyne aittir. Yoksa, kişi öldükten sonra geride bıraktığı uzuvların sorumluluğunu taşımaz. Bir Müslümanın öldükten sonra organlarının muhtaç olan hastaya verilebilmesi yönünde yapacağı vasiyet günah değildir, zira başka birisinin bir müddet daha hayatını rahat bir şekilde devam ettirebilmesine vesile olduğu için organ bağışlayan kişi bilakis sevap kazanacaktır. Dolayısıyla organ bağışı sevaptır ve faziletli bir iştir. Bakınız, Cenab-ı Hak Maide Suresi 32. ayetinde şöyle buyuruyor: "Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olu.." Bu ayetin şümulünde bu kabil yardımlaşmayı da görmek mümkündür.
Sağlıkla ilgili hayli güzel sözler söylenmiştir. Bunlardan bir kaçını örnek vermek isteriz. Sevgili Peygamberimiz (S.A.S.): 'İki nimet vardır ki, insanların çoğu o nimetleri takdir edemezler. Onlar: Sağlık ve boş zamandır" diye buyuruyorlar.
Hz. Ali ise: "Sıhhat ile gençlik nimetini takdir etmek herkesin kârı değildir buyurmaktadır.
Hastalıkla geçen ömür, gerçek ömürden sayılmamalıdır.
Dinin ve tıbbın emir ve yasaklarına uyan kişi huzurlu, sağlıklı bir hayat yaşamış olur.
Hutbemizi iki ayet meali ile bitirelim: Yunus Suresi 57. ayet: "Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, gönüllere bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet olan Kur'an gelmiştir." En'am Suresi 153. ayet: 'Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun, Başka yollara sapmayın. Zira o çarpık yollar, sizi Allah'ın yolundan ayırır, tefrikaya düşürür."