Dinimizde empati ve sempatinin yeri ferdi ve toplumsal yaşantımızdaki davranışlarımızda kendimizi muhatabımızın yerine koyarak hareket etmek, kişisel ve toplumsal anlaşmazlıkların çözümünde en etkin metoddur. Ancak nefsinden feragat ve fedakarlık isteyen güç bir iştir. Ama başarılmaz değildir.

Aniden karşımıza çıkan bir kişinin, bilmediğimiz bir nedenle bize küfür köstek hakaret ettiğini düşünün. Böyle bir edepsizliğe tepkisiz kalmak son derce üç, sabır isteyen bir yüceliktir. İşte empati ve sempati denen olay kötülüğü iyilikle defetmek büyük fazilettir. Dilimize yabancı kelime olarak giren, dilimizde ve dinimizdeki karşılığı başkasını kendi nefsimize tercih etme erdemliğidir ki çok yüksek ahlaki değerlere sahip olan asil kişilerin yapabileceği bir iştir. Düşünebiliyor musunuz, size kötülük edeni hoş görüp, onun fenalığına göğüs gerip belayı defediyoruz. İşte buna nefsimizden fedakarlık yani empati denir.

Yüce dinimizin emir ve tavsiyelerinden birisi de hiçbir olay ve kimse hakkında peşin hükümlü olmamak, kötü zanla düşünmemek ve asla yargısız infaz yapmamaktır. Hucurat suresinin 6. ve 12. ayetleri ile yalan haber, kötü zan, kötü düşünceye peşinen inanmak haram kılınmış, beklenmedik olaylar karşısında akıllıca ve sakin hareket etmek, aslını astarını bilmediğimiz duyumlara gerçekliği kanıtlanıncaya kadar itibar etmememiz emredilmiştir.

Gerek karşımızda ve gerekse bilmediklerimiz hakkındaki olay ve sözlere karşı “Bu durumda ben olsaydım ne yapardım, bu söz benim hakkında konuşulsaydı ben ne yapardım” diyerek kendimizi mutlaka muhatabımızın yerine koymaktır. İşte gerçek empati budur. Hepimizin yaşamında bu gibi olumsuzluklar mevcuttur.

Karşılaştığımız kötülükler karşısındaki tavırlarımızda bile iyi niyet esastır.

Ben size Allah’ın emirlerini, Hz. Muhammed SAV.in öğütlerini aktarıyorum. Bu güzel işi yaparken sizleri kırmadan, dökmeden, uyarmam lazım, ama potansiyel suçlu olarak görüp hayırlı bir iş yapıyor düşüncesiyle insanları dinle, imanla tehdit edercesine devamlı korkutucu, ürkütücü, soğutucu, ölçüyü aşan cehennem manzaraları ile korkutursak işimizi ters yapmış, topluma fayda yerine zarar vermiş oluruz. Kendi nefsimize bakıp kendimizi cemaatın yerine koyup korkutarak değil, müjdeleyerek, sevdirerek, onların iyilikleri sevmelerini, kötülüklerden sakınmalarını sağlamalıyız. İşte bu da bir empatidir.

Abbasi Halifesi, padişahı Harun Reşit’in insanları korkutan vaizi ikaz etmesi buna örnektir. Harun Reşit, vaize Hz. Allah’ın Hz. Musa’ya Firavunu dine davetteki usulünü hatırlatıyor. Taha Suresinde, Ya Musa, Firavuna gidin, güzel sözlerle onu dine davet ediniz, buyurur.

Empatiyle ilgili bir örnek de Hz. Muhammed SAV.in nezih hayatından verelim.

R.SAV.e bir gün biri geliyor. Yardım istiyor. R.SAV.in yanında verecek parası yoktur. Yanında o sırada bir Yahudi de bulunuyor. Bugün param yok, yarın gel inşallah ihtiyacını gidereyim, der. Çünkü R.SAV. ömründe bir kez bile olsun isteyeni geri çevirmemiş, varsa  vermiş, yoksa vaad etmiş ve vaadini mutlaka yerine getirmiştir. Bu arada R.SAV.e orada bulunan Yahudi kişi, Ya muhammed, ben sana ödünç vereyim, sen bana sonra borcunu öde, der. R.SAV. Yahudi’den ödünç aldığı parayı isteyen muhtaç kişiye verir. Aradan bir hafta geçer, Hz. Ömer R.A. hazretlerinin de R.SAV.in yanında bulunduğu sırada Hz.Muhammed Sav.e borç veren kişi alacağının gününe daha bir hafta varken gelir ve R.SAV.e borcunu öde Ya Muhammed, diye hakarete başlar. O kadar ileri gider ki, Hz. Muhammed’in entarisini çeker ve boğazını sıkar. Durumu seyreden Hz. Ömer, Yahudi’nin bu edep dışı tavrına dayanamaz. Boğulma tehlikesi geçiren R.SAV.i kurtarmak için Yahudiyi şiddetli bir yumrukla yere serer. Adamın gözü göğe dikilir. R.SAV. hemen yere yığılan Yahudiyi ayağa kaldırır. Ağzına su koyarak onu ferahlatır ve Hz. Ömer R.A.ı azarlar. Ya Ömer yanlış yaptın, der. Nazaketle beni boğmak isteyen kişiyi benden ayıracaktın, sonra borç işini soracaktın. Ben de borcum var, ama ödeme vakti gelmedi onun için hazırlığım yok, derdim. Yahudi’ye tavrının yanlış olduğunu söyleyecektin. Yanlış bir hareketle adamın ölümüne sebep olacaktın, buyurdu. Hz. Ömer Ya nebiyallah sizi boğacaktı. Senin yoluna bin tane canım olsa veririm. Buna nasıl tahammül edebilirdim, dedi. R.SAV. etmeliydin Ya Ömer. Allah senin kıyamete kadar adil Ömer olarak anılmanı murat etti, buyurdular. Bu manzarayı seyreden Yahudi müslüman oldu.

Gerek işçi, işveren, gerek alacak verecek hadiseleri, gerek sosyal hatta dini ve mezhepsel olaylardan kaynaklanan bütün sorunları bu anlayışla çözmemiz gerekmektedir. Bu ise herkese sempati, iyi niyet, güzel bakışla bakmak, kendimizi başkalarının yerine koyarak hareket etmekle mümkündür.

 Hayatta en gerçek olaylar yaşanarak elde edilen tecrübelerdir. Deneyimli insanlar en tecrübeli insanlardır. Onun için böyle konuların da deneyimli olanlara görmüş geçirmiş, akil, duayen, güngörmüş insanlar denir ki, bunlar çok önemli kişilerdir.

Yıllar önce Ulu Camide öğle vakti vaaz ettim. Namaz sonrası cemaatten sorusu olanların sorularını cevaplıyorum. Birisi, tanıdığım bir hacı arkadaşım, bir soru sordu. İki oğlu olduğunu, birisinin öğretmen, diğerinin  ticaret yaptığını, ticaret yapan oğlunun birkaç kez iflas ettiğini, her seferinde onu kurtardığını anlatarak, “Neticede güzel bir evim vardı, onu sattım, onunla ufak bir ev aldım. Artanınla da büyük oğlumu kurtardım. Aldığım yeni evin yarısını öğretmen oğlumun hakkı geçti diye ona verdim. İflastan defaatle kurtardığım oğlum, bu durumdan dolayı sen evin yarısını kardeşime verdin diye bana düşman kesildi. Benim bu olayda bir haksızlığım var mı” dedi. Bana bu soruyu soran bu hacıya birtakım sorular sorduktan sonra, akıl mantık ve  dini bakımdan olay senin anlattığın gibiyse, bir haksızlığın yok, dedim. Hacı evine gidince, oğluna ben Fikret Hocaya sordum, sen yerden göğe kadar haklısın, sen elinden geleni yapmışsın, dedi, demiş Ertesi hafta Perşembe öğle vakti vaazdan ve namazdan sonra önüme birisi geçti. Gayet sert bir ifade ile “Fikret Hoca sen misin” dedi. Ben de evet dedim. Ne zamandan beri bizim malları taksim eder oldun. Alinin hakkını Veliye veriyor musun dedi ve üzerime hücum edeceği sırada cami cemaati mani oldu. Herkes hocanın bu adama borcu var sanmış. O arada hücum eden kişinin babası yani bana soruyu soran da geldi ve oğlunu azarladı. Edepsiz herif ben sana böyle mi söyledim, dedi. Şimdi burada belaya bela deseydim, ben onun gibi davransaydım belki de yaralama gibi kötü neticeler olabilirdi. İşte bu gibi olaylar karşısında daima sükunetle hareket etmek gerekir. Seni ısıranı senin de ısırman gerekmez. İşte buna empati olayı denir.

En kısa yol, bütün kişileri bir ayna gibi düşünüp aynada kendimizi gördüğümüz gibi görmeliyiz. Kendimizi hep başkalarının durumlarını görerek onların yerine koyarak düşünüp taşınarak karar vermeliyiz. En kötü olaylar karşısında bile empati ve sempati ile olayı çözümlemeliyiz. Peşin hükümden, yargısız infazdan, kötü zandan, art düşüncelerden arınmalıyız ki başımız selamet bulsun.