İslam dini insana verdiği değer ölçüsünde, insanın yaşadığı yerlerin de bu üstün varlığa uygun ve yaraşır bir şekilde olmasını istemiştir. Bu sebeple dinimiz, insanın çevresinde sıhhati için tehlike arzeden birçok zararlı şeyi yasaklamış, sağlığının devamı ve korunması için gerekli tedbirleri almıştır.
Çevreyi kirleterek veya bozarak, kendi ruh ve beden sağlığını tehlikeye sokanın bizzat kendisi olduğundan Kur'an-ı Kerim'de; "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız" (1) buyurulmuştur.
Ruh ve bedenden teşekkül eden insanın, hayatını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesi için, maddi ve manevi varlığına zarar verecek her türlü hususa dikkat etmesi gerekmektedir. Bu da ancak temiz, sağlıklı, düzenli bir çevre içerisinde yaşamakla, ruh için her türlü haram gıdalardan arınmış bir beden hazırlamakla mümkündür.
"Temizlik imandandır" buyuran dinimiz, imanın olgunluğunu temizlik şartına bağladıktan sonra, abdestsiz ve kirli bir vaziyette ibadet edemiyeceğimiz esasını getirerek, ibadetlerimizin sıhhatini de temizliğe bağlamıştır.
Temizliğe bu derece önem veren İslam, beden ve çevre temizliği ile yetinmeyerek, ruh ve düşünce temizliğini de her Müslümandan istemiştir. Öyle ise vücudumuzu, elbiselerimizi, evimizi ve sokaklarımızı, yiyecek ve içeceklerimizi, ciğerlerimize çektiğimiz havamızı, üzerinde yaşadığımız toprağımızı temiz tutmak hepimize dini bir görevdir.
Sokaklara atılan çör-çöp, kanallara dökülen çirkef sular, fabrika artıkları, yerine göre binlerce hayatın sönmesine, nice güllerin açılmadan solmasına sebep olmaktadır. Çünkü bunlar önce toprağa sonra havaya karışır, teneffüs yoluyla insanın ciğerlerine kadar girerek hastalıklara yol açar. Bilhassa, yerlere tükürmekten ve köşe başlarına abdest bozmaktan şiddetle kaçınılmalıdır. Unutmayalım ki, her kötülüğün anası alkol olduğu gibi, her hastalığın anası da pisliktir.
İslam dini temizliğe bu derece önem verdiği için, çevrenin güzel ve düzenli olmasını da ister. Bilhassa çevreyi süsleyen ve rahat nefes alıp vermemizi sağlayan yemyeşil ormanlarımızın korunmasını emreder.
Toplu yerlere giderken, özellikle camilerde, elbise ve çoraplarımızın temiz olmasına son derece dikkat etmeliyiz. Peygamberimiz (S.A.V) bir hadis-i şerifinde: “Kim soğan, sarımsak yerse ağzındaki koku yok oluncaya kadar topluluğunuza gelmesin"(2) buyurmuşlardır. Yüce kitabımız Kur'an-ı 'Kerim de "Muhakkak ki Cenab-ı Allah tevbe edenlerle çok temizlenenleri sever"(3) buyurarak temizleri Allah'ın da çok sevdiğini belirtmiştir.
Dini ölçüler içerisinde ifade etmeye çalıştığım hususları özetlemem gerekirse: Her yemekten önce ve sonra ellerimizi yıkamalıyız, dişlerimizi misvak veya fırça ile temizlemeliyiz.
Vücudumuzu, elbisemizi ve evimizi temiz ve düzenli tutmalıyız. Sokakları ve caddeleri evimiz gibi temiz hale getirmeliyiz, çöpleri mutlaka çöp tenekelerine atmalıyız. Sokaklara kirli artıkları ve bulaşık sularını dökmemeliyiz. Ev ve dükkan önlerini temiz tutmalıyız. Ormanlarımızı korumalı ve fidanlar dikerek çoğaltmalıyız. Kendimiz çevreyi koruduğumuz gibi çevreyi korumayan ve kirletenleri de uyarmalıyız.
Böylece su, hava ve toprağı ile tertemiz olan çevremizde hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürme ve Cenab-ı Hakk'a sıhhatle ibadet ve itaatte bulunma imkanını elde ederiz.
Kirli ve zehirli sanayi atıklarını denize, nehirlere ulaştıran, ormanları yok eden, yeşilliği betonlaştıran kim? İnsan!
Bulunduğu çevreyi yaşanmaz hale getirdiğinden dolayı en çok zarar görecek ve rahatsız olacak olan kim? Yine insan.
Şu halde insan bu kadar akılsız ve insafsız olamaz.
Çevre kirliliği bir bakıma manen kirlenen, ruhen dejenere olan ve ahlaken bozulan insanların dışa tesiridir. 'Ruhen temiz, ahlaken mükemmel, vicdanen yüce ve fikren gelişmiş insan, çevresinin temiz olması gerektiğinin lüzumuna inanır. Bunun aynı zamanda dini bir görev olduğunu bilir.
Allah temiz ve güzeldir. Temiz ve güzel olanı sever.
(1) Bakara suresi ayet 195
(2) Fethül Kebir C.3, S.170
(3) Bakara Suresi ayet 222