ŞÖYLE Kİ; İmam-ı Gazali yüzden fazla eserini divid kalem ve mürekkeple yazmıştır. Divitini baca kurumu ve zeytin yağından ve değişik maddelerden yapılmış silinmez eskimez özellikte ve kalitedeki mürekkeple yazmıştır.

4500 sayfalık İhya’yı yazarken kitabın son sayfası ki; Temmet Binayetillahi, yani, Allah’ın yardımı ile bu eser bitti. Hamdolsun şükrolsun anlamına gelen bir cümle ile bitirilir. Bu genel kuraldır. Gazali bitirdiği kitabının sonuna tam bu kelimeyi yazmak için dividini hokkasına daldırıp yazıyı yazacağı sırada bir sinek gelip dividin ucuna konuyor ve oradaki mürekkebi emiyor. Hokkada da mürekkep bitmiş, ikinci kez hokkanın dibindeki mürekkebi dividin ucu ile sıyırıyor, temmet kelimesini yazacağı sırada aynı sinek veya başka bir sinek geliyor, dividin ucuna konuyor, o mürekkebi de yalıyor. Gazali 1000 sayfalık kitabı yazıyor ama “temmet” kitap tamam oldu kelimesini yazamıyor. Burada gıda olduğunu gören diğer sinekler de oraya üşüşüyor. Gazali hazretleri dividin üzerine tatlı çalıyor ve sineklerin iştahla yemelerini seyrediyor ve bundan son derece de mutluluk duyuyor.

Bu olay Gazali’nin ilim çevresinde arkadaşları tarafından şaka yollu eğlence konusu oluyor. Zaman geçiyor, Gazali devri İslam’ın dini ve dünyevi müsbet ilimlerde Abbasilerden başlayıp Selçukilerde devam eden bir ilmi inkişaf, gelişme devridir. Büyük Selçuklu devletinin dillere destan Veziri Azamı Nizamül Mülk Hasan Sabbah bunlar da Gazali ile Nizamiye (Harran’da –Urfa-) medreselerinde (üniversitesinde) beraber okumuş, sonra çok etkin ve yetkili görevler almışlardır. Bu mürekkep olayı o zamanın ilim çevrelerinde yayıldığı sırada ilginçtir; İhya adlı eserinin başında biyografisinde vefatı şöyle anlatılıyor:

Gazali Hicri 505, M.1111 senesinin Cevaziyelevvel ayının 14. Pazartesi günü gecesinin sabahında abdestini tazeliyor, sabah namazını kılıyor, öğrencileri ve arkadaşları oraya gelmişler. Gazali öleceğini onlara bildiriyor. Hatta canciğer dostu olan bir arkadaşı, “kardeş, sen inşallah cennettesindir. Bu kadar ilim yaptın, sayısız öğrenci okuttun, birçok eser yazdın. Eğer sen benden önce ölürsen bana halini bildir. Ben de senden evvel ölürsem sana oradaki durumu göstereyim iyi mi?” diye anlaşıyorlar.

Neticede; Gazali bir müddet sonra kefen istiyor. Kefenini öpüp başına koyuyor. Yüzüne sürüyor. “Ey benim rabbim, emrin başım gözüm üstüne olsun” deyip yüzünü kıbleye dönüp yere yatıyor ve ruhunu teslim ediyor. (Cihyay-ı Ulumiddin 1.Cilt Sh.40-41 Tercüme Ahmet Serdaroğlu)

İmam-ı Gazali’in vefatından bir müddet sonra ahiretteki durumlarından haber vermek üzere anlaştıkları arkadaşı, İmam Gazali’yi rüyasında mana aleminde, cennette havzu kevserin başında, yeşillikler içinde öğrencilerle ve elinde divit kalemle yazı yazdığını, öğrenci okuttuğunu görüyor ve Gazali’ye diyor ki; “Elbette ki senin yerin burasıdır. Bu kadar ilim ve sayısız öğrenci yetiştirdin. Herhalde bu makam sana bunlardan ötürü verilmiştir” diyor. Gazali hazretleri, arkadaşına, şefkat ve merhametin inancını fiilen hayatında yaşayan, ihlas ve samimiyet dünya ahiret mutluluğunun temeli olduğunu ifade eden şu sözü söylüyor: “Ulu Allah’ın en hoşuna giden iş, samimiyetle yapılan Allah’ın rahmetini sergileyen acıma hissinin eseri olan cömertliktir. Ben bu cennet makamını ne ilmimle ve ne de ibadetlerimle değil, o kitabı yazarken gelip mürekkebimi yiyen sineklere olan merhametimle buldum. Allah’ın şefkat ve merhametine bakın sabahleyin güneş herkesin üzerine doğuyor. Hava, su, toprak ve nimetler hep öyle. Hiç ayrım yapmıyor. İnanan, inanmayan ayırmıyor. Küfredene de şükredene de eşit doğuyor. Allah’ın en büyük sıfatı, şefkat, merhameti simgeleyen Rahman ve Rahiym sıfatıdır. Kim bu sıfatları imanla taşırsa o insanlar için ne bir korku ve ne de bir hüzün vardır.” (Bakara, 113. ayet) buyurarak kendisini rüyasında gören arkadaşını uyarıyor.

İşte ihlas, işte samimiyet, işte alçakyüreklilik, işte iman ve işte İslam ve insanlık budur. Hemen devamında başka bir ihlaslı olayda buluşmak ümidiyle...

(Sürecek)