Bunlardan birisi de Kadisiye Meydan Savaşında yaşanmıştır. Kadisiye Savaşı İran’ın fethi ile sonuçlanmış, asırlar boyu devam eden koskoca Sasani imparatorluğunun yıkımı ile sonuçlanan bir zaferdir.

Hz. Ömer’in hilafetinde (M.634-642) Hz. Ömer’in dirayetli ve adaletli yönetiminde gerçekleşmiş, dillere destan İran saraylarının zenginlikleri, kültür ve sanatı, İran’dan binlerce kağnılarla vasıtalarla Medine’ye taşınmış. Acem diyarı İslam topraklarına katılmış, İran halkı ateşperestliğin pençesinden kurtulup iman ve İslam ile şereflenmişlerdir.

Kadisiye meydan savaşında elde edilen ganimet bir imparatorluğun serveti, mal varlığının nakit altının Medine’ye nakli şeklinde olmuş. Ganimet altınları sayı ile değil, askerlere avuç avuç dağıtılmış, İslam hazinesine kürekle doldurulmuştur.

Bu kadar yüklü altının bir tanesi zayi olmamış, hiçbir asker bir altına bile el uzatmamıştır. Bu savaşın başkomutanı sahabelerin en büyüklerinden Aşere-i Mübeşşere, yani dünyada iken cennetle müjdelenen, ‘sen cennetliksin denilen’ Saad İbni Ebi Vakkas hazretleridir. Müthiş bir okçu, havadaki kuşları bile okla vurabilecek nitelikte kabiliyete sahip yüce bir kişi. İşte bu savaşın en çetin, en kanlı anında İslam askerlerinden birisi canını kurtarmak için sel yatağındaki bir dere kovuğuna sığınıyor. Düşman askerlerinin gözünden gizleniyor. Başını dere selinin yıktığı yara (dere duvarı) dayıyor. Duvarda başını sert bir cisme değiyor. Bakıyor ki, ufak bir küp. Derenin üstü tarla, zamanında küp tarlaya gömülmüş, dereden akan seller tarlayı yıkmış, küpün bir kısmı dışarda gerisi toprağa gömülü. Asker küpü oradan çıkarıyor. İçi çil çil altınla dolu. O anda küpü saklasa altınları gizlese kimsenin haberi olmaz. Ama gerçekten yüreğiyle Müslüman, kalbi iman dolu, ihlas ve samimiyet örneği, timsali olan bu mücahit asker bulduğu altın dolu küpü ortalık durulup sakinleşince kucağına alıp ordu komutanı Saad İbni Ebi Vakkas hazretlerinin yanına geliyor. Ordu saf halinde savaş düzeninde beklerken, küpü komutana arz ediyor. Bütün askerler olayı seyrediyorlar. Saad hazretleri bu asil askeri kutluyor. İşte Müslüman mümin asker böyle olur. Bu inançta olan askerlerden oluşan orduların önünde hiçbir güç duramaz. İşte Sasani devleti ki (o zaman dünyanın Amerikası) sonu diyor ve bir küp altını getirip teslim eden askere hitaben “güzel oğlum seni manen Allah cenneti ile mükafatlandıracak, ben de maddeten seni ulu halifemiz Hz. Ömer’e arz edeceğim ve senin rütbeni yükselteceğim. Hz. Ömer seni ödüllendirecektir” diyor. O zaman bu asil asker komutana şu tarihi cevabı veriyor; “Komutanım, ben bu hareketimi beni komutan yapsınlar, ödüllendirsinler diye yapmadım. Dünya için hiçbir ödül bulduğum bir küp altından daha büyük olamaz. Ben bunu bir kul hakkı olduğu, ağır bir sorumluluk getireceğini bildiğim ve hüve maaküm aynema küntüm. Yani, Allah daima seninledir. Bir kişi isen ikincisi Allah’tır. Allah görüyor. Bu altınlar ordunun ganimet hakkıdır. Melekler yazıyor. Sorgusu çetindir. Şu ayeti okuyor: “Ey peygamber hiç kimseye emanete hıyanet yaraşmaz. Kim devlet malına ihanetlik ederse kıyamet gününde mahşere çaldığı mal kat kat sırtına yükletilerek mizana getirilecek ki, o mal cehennemde ateş olup o kimseyi yakacaktır. (Halbuki dünya hayatı geçici, ahiret ise ebedidir” Ali İmran suresi, 116. ayet.

İşte bunun için size teslim ettim ve vebalini de size emanet ettim, diyor.

Şuurlu ve ihlas, samimiyet sahibi İslam orduları Osmanlı askerleri, Selçuklu erleri, Gazneli Mahmut’un yiğitleri ve Gazi Mustafa Kemal’in İstiklal mücahitleri hep bu anlayış içinde olmuşlar ve zaferden zafere koşmuşlardır. Macaristan’ın Mümbit ovalarındaki sebze-meyve ve üzüm bağlarından geçen Kanuni’nin erlerinin hiç birisi elini üzüme, elmaya, sebzeye uzatmamış, şayet almış olsalar bile parasını kese içinde asmaya asmışlardır. İşte bütün bunlar insanların yüreğinde yeşeren, zihninde olgunlaşan, eylemlerine yansıyan taçlanmış ihlas örnekleridir.

*

İMAM-I GAZALİ’NİN AÇ SİNEĞE MERHAMETİ

“Şefkat ve merhamet, cömertlik, ucu dünyada, sonu cennete uzanan kopmaz ip gibidir. Kim ona tutunursa, mutlaka dünyada nimete, ahirette cennete ulaşır.” Hz. Muhammed SAV.

İslam bilim tarihinin en üstün alimlerinden ve müctehitlerinden sayılan, üretken, 100’den fazla eser yazan Hüccetül İslam (İslam’ın delili, kanıtı) unvanını alan, son derecede alim, abit, mütevazı, alçakgönüllü, aşırı şefkat, acıyıcı ve merhamet sahibi bir ulu din alimidir.

O zaman İran’ın Tus şehrinde M.450-M.1058’de doğmuş ve yine Tus’ta H.505-M.1058’de vefat etmiştir. Eserlerin, kitapların elle yazıldığı bir dönemde sadece dillere destan dini bilginin yanında felsefi bilgilere sahip olan İhyaü Ulumiddin adlı eseri her bir cildi 1050 sayfa olarak Arapça’dan Türkçe’ye çevrilmiştir. Özellikle tasavvuf erbabının başucu tacı olmuş bir eserdir. Din namına ne ararsan bu eserde bulmak mümkündür. Şimdi, bu zatın 100’den fazla eseri ismen tesbit edilmiştir. 55 senelik bir ömür bu eserleri yazmaya yetmemekte, hatta bu eserleri bir senede okumak bile mümkün olmamaktadır.

İşte İmam-ı Gazali hazretleri budur. Fakat haklı haksız hakkında eleştiriler de olmuş, Gazali’nin klasik bir anlayış taşıdığı, daha çok rivayete dayalı dillere önem verdiği, İhya adlı eserinde zayıf hadislere yer verdiği, gelişen müsbet ilime gereken özeni göstermediği, köle olmadığı gibi eleştiriler de olmuştur. Bu anlayışlarda haklılık payı vardır. İslam aleminin müsbet ilim açısından batı medeniyetine ulaşamamasından İmam-ı Gazali’nin eserlerinin tesiri olduğunu söyleyenler de vardır. Ancak ben acizane 4500 sayfalık İhya adlı eserini okudum. Ayrıca Gazali hazretlerinin felsefeye, mantığa ve diğer konulara ait “En münkızü mineddalat” gibi Yunan felsefe okullarının fikirleri ile ilgili eserleri de okudum. Bu kadar eseri meydana getiren bir alimin elbette ki hatalı, eksik yönleri olabilir. Bizim onu eleştirecek ne ilmi ve ne de diğer konularda bir kudretimiz yoktur. Zaten bazı yüksek dereceli ilim erbabı, İmam-ı Gazali’nin tenkit edilen ve zayıf dedikleri hadisleri araştırarak Gazali’nin haklılığını ispatlamışlardır.

Biz bu yazımızda Gazali’nin ilmini tartışmıyoruz. Onun yüksek derecede şefkat ve merhametini, ihlas ve samimiyetini, ilmiyle amil, hareketleri ile kamil örnek teşkil ettiğini belgeleyen onlarca olayından birisini arzetmeye çalışıyoruz.

SÜRECEK